İLERİ
DEMOKRASİ -1
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, Adalet ve
Kalkınma Partisi AKP iktidara geldikten sonra, İleri Demokrasi ifadesini çok
sık duymaya başladık. Bu yazı dizisinde AKP İktidarının kulağa hoş gelen bu
kavramla aslında neyi kastettiğini, ne yapmak istediğini, uygulamalarına
dayanarak ortaya koymaya çalışacağız.
AKP nin kastettiği İleri Demokrasi
ile, modern anlamdaki İleri Demokrasi arasında bir bağlantı yoktur .Demokrasiyi kullanarak, ve onun
imkanlarından yararlanarak kafasındaki hayal ettiği düzeni kurmaya; Toplumu
dönüştürmeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Burada AKP nin İleri Demokrasi
uygulamaları ile, modern ülkelerdeki İleri Demokrasi uygulamaları arasında bir
bağlantı olmadığını örneklerle ortaya koymaya çalışacağız.
Halkımız aslında siyasi partilere
Anayasa ile kanunlarla, Rejimle oynasınlar diye değil, geçim sıkıntısına,
işsizliğe çare bulsunlar, eğitim, sağlık, sanayi, iç ticaret, dış ticaret, iç
politika, dış politika…vs gibi konularda
sorunlarımızı çözsünler, Türkiye Cumhuriyetini bir Devlet olarak
yüceltsinler diye oy veriyor.
Eğer iktidara gelen her siyasi parti,
Anayasa ile, kanunlarla Rejimle oynamaya kalkarsa, ortada ne Millet, ne Devlet,
nede Cumhuriyet kalır. Bu itibarla, olup bitenleri Halkımızın çok iyi anlaması
lazım.
Burada, hep İleri Demokrasi diye diye,
acaba AKP İktidarı bizi adım adım geriye mi götürüyor sorusuna cevap bulmaya
çalışacağız
Gelişmiş sanayi ülkeleri bile,
ekonomik krizle boğuşurken,bazı ülkeler batarken, bize bir şey olmaz nutukları
atmanın; durumumuzun çok iyi olduğunu söylemenin anlamı ne!? Bu mümkün mü?
Meğer Hİ Men mişiz de haberimiz yok! Bir zamanlar sinemalarda Hİ Men diye bir
film vardı Filmin kahramanı olan Hİ Men, öyle güçlü idi ki, zor zamanlarda
hemen ortaya çıkar, kimsenin yapamayacağı zor işleri, o çok kolay yapardı Deme
ki, bizim durumumuzda böyle bir şey.
Bu güne kadar, Türkiye nin Enerji
sorunları adı altında; hidrolik santraller HES ler, termik santrallerin
sorunları, hava kirliliğinin nasıl önleneceği, elektrik birim fiyatlarının % 50
nasıl ucuzlatılacağı, Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz, Ne Yapmalı, Halkımızın
Ve Siyasilerin Dikkatine, siyasal içerikli değişik konularla ilgili makaleler,
Türkiye nin Eğitim Sorunu, İş Güç Konuşmayı Neden Unutur Olduk, Elektriğe ve
Doğal Gaza Gelen Zamların Perde Arkasında Neler Var, Türkiye nin Asıl Sorunu
Nedir gibi başlıklar altında,,teknik,
sosyal,siyasal analizler içeren makaleler yazdım. Biri hariç, yazdıklarımın
hepsi devamı var şeklinde uzun makaleler. Elektrik ve doğal gazla ilgili olanı
12 makale Detaylar ile ilgilenenlerin, bu makaleleri internet sayfasından indirip
okumalarını öneririm.
Cebimizi yakan, ve herkesi
ilgilendiren bir konu olduğu için, elektrik, ve doğal gaz konusunda
yazdıklarımla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum
Yetkililerden bu yazdıklarımı okuyan,
duyan olmadı mı? Muhakkak olmuştur. Peki doğal gaz, ve elektrik ucuzlasa kimin
zararı olur? Kimsenin olmaz. Sadece bu işlerden büyük paralar kazananların
zararı olur.
Peki, termik santrallerin sorunları
çözülse, kime zararı olur? Kimseye zararı olmaz, bilakis faydası olur. Hava
kirliliği azalır, dolayısı ile kanser vakaları azalır üretim artar….vs…vs.
Üstelik bu sorunları, konusunda uzman
bir yüksek mühendis olarak çözmek istiyorum ama, şu işi yap diyen yok Aslında
iktidarın işi bilenlere ihtiyacı yok!
Bu itibarla gerçek sorunların
çözümüne katkısı olmayan İleri Demokrasi söylemlerinin Türkiye ye ne faydası
olabilir!?
Sorunların çözümünde en etkili yol;
Halkın bilinçlenmesindedir. O zaman Siyasilerin elinde oyuncak olunmaz
Gündeme nerede ise her hafta yeni bir
konu oturuyor, ve biz bu hengame arasında asıl sorunlarımızı konuşamıyoruz,
tartışamıyoruz. Kimse bunun tesadüfi olduğunu söylemesin; başka türlü sorunlar
nasıl uyutulur, nasıl gündemden çıkarılır?
Başbakan Sayın Recep Tayyib Erdoğan,
sınırları o kadar geniş tutuyor, ki
İleri Demokrasi konusunu hesaplaşmak adına Dersime, İttihat ve Terakki
Cemiyetine kadar uzandırıyor. Sınırlar; 50 Yıl, 100 yıl ve daha gerisi
Peki, Sayın Başbakan bu kadar geniş
bir zaman dilimi içerisinde yaşanmış olan tarihi, ve de çetrefilli sorunları
nasıl çözecek?
İşte bu husus, 10 Yıla yakın bir
iktidar süresinin nasıl da çabuk geçtiğinin hikayesi?
İleri Demokrasi başlığı altında, çok
hızlı geçen yaklaşık bu 10 yıllık süre içerisinde, iç ticaret, dış ticaret,
sağlık, sanayi, işsizlik,dış ilişkiler..vs gibi konularda gidişatı özet
halinde, ve rakamlarla ortaya koymaya da çalışacağız.
YARGIDA İLERİ DENOKRASİ
İleri Demokrasi söylemleri ile,
Anayasa ve ilgili kanunlarda radikal değişiklikler yapılarak, Anayasa
Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay gibi temel hukuk ve adalet kurumları, yeni
yapıları itibarı ile, büyük ölçüde Hükümetin kontrolüne, ve emrine girdi. Bu
itibarla Hükümetin yanlış uygulamalarına engel olacak, gerektiğinde Partilerini
kapatabilecek yetkiler ya törpülendi, ya da ellerinden alındı.
Özel Yetkili Mahkemeler kurularak,
İktidarın hukuk dışı, ve yanlış uygulamalarına, gerektiğinde set olabilecek
vatansever basın mensupları, televizyoncular, ünlü bilim adamları, Türk Silahlı
Kuvvetleri TSK nın üst düzey komutanları bir bahane uydurularak içeri alındı.
Silivri Ceza Evi bir toplama kampı haline getirildi.
Seçilmiş Milletvekilleri de içerde.
Bu hususu, Milletin iradesi de içerde diye adlandırabiliriz.
Tutuklama nedenleri objektif verilere
dayanmadığından, daha ziyade telefon dinlemelerine dayandığından, hatta emniyet tarafından delil bile
üretildiğinden,yargılama işinin de adil olduğu söylenemez.Bu itibarla çok
sayıda kaliteli insan suçunu bile bilmeden yıllardan beri içerdeler.İleri
Demokrasi bunun neresinde!?
Belli ki bu mahkemeler, bir maksat, ve ihtiyaca binaen
kurulmuşlardır.
AKP
Hükümetinin özellikle kendi iktidarını sağlama almaya çalışmasından,
öyle anlaşılıyor ki,bir daha gitmemek düşüncesi ile iktidara gelmiştir. Buradan
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin yapmayı planladığı daha çok önemli
değişikliklerin olduğu var sayılabilir
Söylem ve uygulamalardan, Türkiye
nin İslami kurallara göre yönetilen bir Şeriat devleti haline dönüştürülmek
istendiğini söyleyebiliriz Sonra AKP nin kapatılma davasında; bu Partinin
Laikliğe aykırı söylem ve eylemleri ile odak haline geldiği yönünde, Anayasa
Mahkemesinin gerekçeli kararı var.
Sonra AKP nin yapmak istediklerini
gerçekleştirmeye çalışmasında yalnız olduğunu da söyleyemeyiz. Arkasında
Amerika Birleşik Devletleri ABD, ve Avrupa Birliğinin olduğu anlaşılıyor Sonra
bir ABD projesi BOP un Eş Başkanı olduğunu, Sayın Başbakan kendisi söylüyor.
İleri Demokrasi adı altında,
yabancı devletlere ne gibi vaadlerde bulunulduğunu, ne gibi tavizler
verildiğini tam olarak bilemiyoruz. Ama, MİT görevlilerinin Hükümet adına, PKK
üst düzey yöneticileri ile, Norveç in başkenti Oslo da gizli görüşmeler
yaptıklarının bir şekilde ortaya çıkmasından öyle paniğe kapılmış olunmalı ki;
MİT Müsteşarı Sayın Hakan FİDAN ın Özel Yetkili Savcıya ifade vermesini önlemek
için, Hükümet tarafından alel acele bir kanun teklifi hazırlanarak, Mecliste onaylandı.
Yine jet Hızıyla, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL de onay verdi. Demek ki Oda,
bir şeylerin açığa çıkmasından korkuyor. Peki İleri Demokrasi bunun
neresinde..!?
Eğitim seviyesi yüksek olanların
olup bitenleri daha kolay anlayabilecekleri var sayılsa bile, AKP nin
uygulamalarına, söylediklerine gözü kapalı alkış tutan,inanan hala çok sayıda
vatandaşımızın bulunmasından işimizin hayli zor olduğunu söyleyebilirim. Bu
itibarla özellikle de Köşe Yazarlarına önemli görevler düştüğünü vurgulamak
istiyorum.
Biz hep İleri Demokrasiden
bahsediyoruz ama, Batı standartlarındaki sanayi ülkelerinde normal demokrasiden
ne anlaşıldığını bile daha tam olarak bilemiyoruz.
Ben, AKP İktidarının İleri Demokrasi ambalajı altında yaptığı
söylemleri, ve icraatları tahlil ederken Batı dan da örnekler vermeye
çalışacağım. Bu itibarla söylemlerle, ve yapılan icraatlarla ileri mi
gittiğimizi, yoksa geriye mi gittiğimizi ortaya koymaya çalışacağım
İLERİ SEMOKRASİ
DE TÜRBAN KONUSU
Üniversitelerde Türban yasağının
delinmesini, ya da kaldırılmasını, üniversitelerden mezun olan Türbanlı
öğrencilerin Kamuya ait hastanelerde, ya da diğer Kamu kurum ve kuruluşlarında
mesleklerini içra etmelerini, AKP yetkilileri İleri Demokrasi olarak lanse
etmekte, AKP ye oy verenlerin çoğu da, bu söylenenlere inanmaktadır.
Aslında Kamuya ait iş yerlerinde
kılık kıyafet zorunluluğu vardır. Ve Kılık-Kıyafet konusu, ATATÜRK ün
devrimlerinden bir tanesidir .Durum bu iken, kanun ve yönetmeliğe uymak isteyen
üniversite yetkilileri, ve Kamuda ki yöneticiler, İktidar tarafından hedef
tahtasına oturtulmakta, ve bir şekilde cezalandırılmaktadırlar.
Daha önceki makalelerde de
belirttim; aslında kılık-kıyafet o kadar önemli değildir ama, bu gibilerin
belli bir siyasi görüşü, ve ideolojiyi temsil ettikleri, bu ideoloji, ve hizmet
anlayışlarını iş hayatında da uygulamak istediklerinden bir çok sorunlar
yaşandığına örnekler de vermiştim. Meseleye bu yönden de bakıldığı zaman Türban
konusunun sanıldığı kadar masum olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Türban yasağı konusunda biraz
abartılı davranılmış olunabilir ama, Toplumun önemli bir kesiminin
endişelereini de göz ardı etmemek lazım. İşin bu hale gelmesinde, Başbakan
Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın da önemli bir payı var.
İLERİ DEMOKRASİ NEDİR?
İlerieri Demokrasi kavramından
kastedilen husus aslında şu dur.Medeniyette en üst noktaya varma hedefinde
hükümetlerin, modern hukuk kurallarını, ve pozitif bilim esaslarını kendilerine
rehber edinerek Halkı yönetmeleri, Halkın da, bir kısıtlama olmadan rahatlıkla
kendini yönetenlerl denetleme,eleştirme, hak ve imkanına sahibolmaları şeklinde
özetleyebiliriz.
Ana hedef, teknolojide, uygarlıkta en
üst noktaya varmak olduğundan; devletin çıkarları esas alındığından, kimsenin
kılık-kıyafetine, ve kişisel özgürlüklerine belki karışmak istenmez ama, işleri
sekteye uğratacak, mevcut düzeni bozacak faaliyetlere de asla müsaade edilmez
İleri Demokrasi denilince akla gelen
başlıca devletler şunlar Almanya, Fransa, İngiltere, Danimarka, Hollanda,
İsveç, Norveç Amerika Birleşik Devletleri, Japonya…vs gibi Batı standartlarında
bir yönetim şeklini benimsemiş olan, ve aynı zamanda teknoloji de de süper olan
devletler anlaşılmalıdır.
İngiltere nin yönetim şekli meşruti bir
krallıktır ama, hükümetlerin orada kendilerine modern hukuk kurallarını, ve
pozitif bilim esaslarını rehber edinmeleri, ve Halkın da kendini idare edenleri
kontrol etme, denetleme, eleştirme hak, ve yetkisine sahip olduklarından, ileri
demokrasi tanımına uyuyor.
İran İslam Cumhuriyeti, Çin Halk
Cumhuriyeti gibi devletlerin isminde, demokrasiyi çağrıştıran Cumhuriyet
ifadeleri bulunmasına rağmen, bu gibi devletlerde, değil İleri Demokrasiden
bahsetmek, normal demokrasiden bile bahsedemeyiz.
Saygılarımla, (Anayurt Gazetesi 27 Şubat 2012 Pazartesi)
***
İLERİ
DEMOKRASİ-5
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ.
İLERİ DE3MOKRASİDE FRANSA
Sevgili Anayurt Okurları, Fransa da,
Ermenilere Soy Kırım yapılmadı demeyi suç sayan kanunun son aşama olan Fransa
Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda reddedilmesi ile, Türkiye rahat bir
nefes aldı. Konumuz İleri Demokrasi olduğu, ve de bu konu güncel olduğu için,
işe buradan başlamak istiyorum.
Gerçi bu kanun, Fransa Anayasa
Mahkemesinde reddedilip düşmeseydi, dünyannın sonu olmaz dı ama, başta Avrupa,
ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Dünyanın birçok ülkesinde çıkartılan
buna benzer kanunların tartışılır hale gelmesi, ya da, yürürlükten kaldırılması
açısından bir başlangıç olabilir.
Aslında Türkler Ermenilere 1915 te Soy
Kırım uyguladı iddialarının temelinde; bazı devletlerin bir bardak suda fırtına
kopararak, Türk Milletini, karalama, aşağılama, ve zora sokarak; nihayetinde
Türkiye den toprak koparmak olduğunu söyleyebiliriz. Ermeni meselesinin
ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilmesinde de asıl amaç budur
Bu karalama, zora sokma kampanyaları
ile ilgili olarak bir şeyler söylemek gerekirse; Halk olarak işi hafife
almamak, olup bitenleri iyi anlamak, ve uyanık olmak açısından, bu gibi
konularda da Hükümetin ne gibi önlemler aldığına, nasıl bir politika
uyguladığına bakmak gerektiğini söyleyebilirim.
KANUNUN REDDEDİLMESİNDE EN BÜYÜK PAY
KİME AİT?
Türkler Ermenilere Soykırım
uygulamadı diyenlere ceza verilmesini öngören yasa, eğer Fransa Anayasa
Mahkemesinde reddedilmeseydi, bundan sonrasında işimiz çok daha zor olacaktı.
Daha önceden de söyledim; ben Merkez
Sağ görüşte olan bir kişiyim. Ama bir hakkı teslim etmek açısından söylemek
zorundayım. Bu konuda en büyük katkıyı, ve en etkin çalışmayı İşçi Partisi ile,
onun Genel Başkanı Sayın Doğu PERİNCEK in yaptığını söylemeliyim.
İşçi Partisinin organize ettiği, ve
içinde çok etkin sanatçılar, bilim adamları, ve siyasetçilerden oluşan bir
grup, önce İsviçre nin Lozan kentinde, daha sonra Almanya nın Başkenti Berlin de, ve nihayetinde Fransa nın
Başkenti Paris te çok sayıda adını
yukarda zikrettiğim kaliteli topluluklarla protesto yürüyüşleri yapılmasının
çok faydası olduğunu belirtmek lazım .Son olarak Paris te gerçekleştirilen
gövde gösterisine 50 bin kişinin
katıldığı söyleniyor.
Bu yürüyüşlere katılanların hepsinin
İşçi Partili olduğunu söyleyemeyiz. Ama, adına ister milliyetçi deyin, ister,
ulusalcı deyin; Vatanını seven çok sayıda insan, İşçi Partisinin organize
ettiği Talat Paşa Komitesinin protesto yürüyüşlerine seve seve
katılmışlardır.
Bu itibarla Talat Paşa Komitesinin
çalışmalarını, İşçi Partisi, ve onun Genel Başkanı Sayın Doğu PERİNÇEK in
sahşında kutluyorum.
Sayın Doğu PERİNÇEK, keskin sol
görüşlü olan, ve hayatını Amerikan karşıtlığı söylem, ve eylemleri ile
geçirmiş, düşünce suçları kapsamında çokta hapis yatmış bir kişidir. Bu
özelliğinden, ve geçmişteki bazı fiil, ve yazılarından dolayı ona soğuk bakan
çok sayıda insan var. Şöyle deniyor:
Lübnan ın Beka Vadisinde Terörist Başı
Abdullah ÖCALAN ile görüşmüş. Sayın Doğu PERİNÇEK ile Abdullah ÖCALAN ın
birlikte çekilen resimlerini internette bende gördüm. ÖCALAN ile görüştüğünde,
bir derginin genel yayın müdürü imiş. Böyle bir ziyareti niçin yaptığı
hususundaki görüşlerini bir televizyon proğramından izledim.
Bu husus, gazetecilik ve niyet öğrenmek
açısından normal karşılanabilir ama, Sayın Mehmet Arif DEMİRER bir makalesinde;
Sayın Doğu PERİNÇEK in bu dergide bazı Kürtler için hoş olabilecek, ama
bizlerin hoşuna gitmeyecek radikal görüşler ileri sürdüğünü söyledi. Demek
istediğim husus şudur:
Geçmişte, bazı radikal söylem, ve eylemlerinden dolayı,
şimdi sergilediği örnek davranışları görmezden gelmek, Sayın PERİNÇEK e
haksızlık olur.
KANUNUN REDDEDİLMESİNDE HÜKÜMETİN BİR
ETKİSİ OLDU MU?
Bu soruya evet demeyi çok isterdim
ama; maalesef hayır diyeceğim. Zira yöntem yanlış
Bu sonuca nasıl vardığımı sizlere
şöyle anlatabilirim:
Türkler Ermenilere Soykırım
uygulamadı diyenlere ceza verilmesini ön gören yasanın, Fransa Anayasa Mahkemesi
tarafından reddedilmesi, işin son halkası. Fransa Meclisinde önce, Türkler
Ermenilere Soykırım uyguladı tasarısı kabul edildi, daha sonrasında da, Türkler
Ermenilere Soykırım uygulamadı diyenlere ceza verilmesini ön gören tasarı kabul
edilmişti.
Fransa Meclisinde aleyhimize
çıkartılan bu kanunlara tepki olarak, başta Sayın Başbakan olmak üzere, diğer
Yetkililer hep edebiyat parçaladı; tarih
ve insanlık dersi verdi, Fransız mallarının boykot edileceği...vs gibi
konularda tehditler savuruldu; sonuç olarak bu sürecten Fransa nın zararlı çıkacağı vurgulandı. Ve nihayetinde
bu günlere gelindi
Eğer Yetkililer zamanında gerekli
çalışmaları yapmış olsalar, etkin önlemler almış olsalardı; iş Fransız Anayasa
mahkemesine kadar gelemezdi. İşte bu noktada Hükümet Yetkililerine birkaç soru
sormak istiyorum
1-Önlem olarak, Fransa ya ne gibi
yaptırım kararları almıştınız, bunların hangilerini uygulamaya koydunuz?
2- Durum bu iken, Başbakanlık adına
Fransa dan 201 Milyon ABD Doları değerindeki Air Bus tipi lüks yolcu uçağını
niçin aldınız?
BAŞBAKAN SAYIN TAYYİB ERDOĞAN DIŞ
POLİTİKADA NEDEN BAŞARILI OLAMIYOR?
Bu güne kadar dış ilişkilerimizde,
ve ihtilaflı konularda, Sayın Başbakanın başarılı olduğunu maalesef
söyleyemeyeceğim.
Yöntem olarak zor durumlarda önce
sert çıkıyor; şöyle yaparız, böyle yaparız gibilerden tehditler savuruyor.
Sonrasında bir şey yapmıyor, ve iş soğumaya bırakılıyor. Halkımızın hafızası
biraz zayıf olduğundan, olanları unutuyor, ve sadece akıllarda Sayın Başbakanın
esip gürlemesi kalıyor. Bu sebebten olmalı ki, yabancı devletler önemli
sorunlarda, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN ın esip gürlemesini pek
dikkate almıyorlar.
Bu tespit sadece bana da ait değil.
Bakınız Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL, bu konuda ne diyor:
Sayın Tayyib ERDOĞAN, birisine, ya
da bir devlete bağırırsa, hemen akabinde barışmanın yollarını arar Ve
devamediyor; diyor ki, Davos ta ONE MİNUTE ( van minit ) çıkışından sonra
Türkiye ye döndüğünde, hemen Dış İşleri Bakanlığının yetkililerine talimat
yeriyor, İsrail ile ilişkilerimizi düzeltmenin yollarını arayın diyor.
Çok önemli bir sorun daha var: Sayın
Başbakan, bir ABD projesi olan BOP ta Eş
Başkan olduğunu kendisi söylüyor.Bu itibarla yabancılara ne gibi vaadlerde
bulunduğunu da tam olarak bilmiyoruz. Bundan dolayı, özellikle dış sorunlarda
bastıramıyor da olabilir.
YURT DIŞINDA YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZ
ÖNEMLİ KATKILARDA BULUNABİLİR.
Talat Paşa Komitesinin son olarak
Paris te gerçekleştirdiği yürüyüşe katılan 50 Bin kişnin çoğu Avrupa da yaşayan
vatandaşlarımız. Muhtemelen Fransızlar olayı şöyle algılamışlardır:
Eğer Avrupa da yaşayan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları, uyanırlarda, bankalardan paralarını çekerler diye
korkmuşlardır
Bu itibarla, Avrupa da yaşayan
vatandaşlarımız bilinçlenirlerse, ve organize hareket ederlerse, Avrupalılar
bundan çok korkar, ve bizim aleyhimize bir faaliyette öyle kolay bulunamazlar.
İLERİ DEMOKRASİ ADINA ALINACAK DERSLER
Türkler Ermenilere Soykırım yaptı
iddialarının, Fransa da ısıtılıp ısıtılıp tekrar gündeme getirilmesinde SARKOZY
nin siyasal bir çıkar elde etmeye çalıştığı anlaşılıyor. İktidarda olduğu için,
milletvekillerinin bilerek, ya da bilmeyerek SARKOZY ye destek verdikleri
anlaşılıyor. Ama nihayetinde, ,Fransa Anayasa Mahkemesinde aklı selim, ve hukuk
galip geliyor, ve Türkler Ermenilere Soykırım uygulamadı diyenlere ceza
verilmesini ön gören kanun reddediliyor. Ve SARKOZY çaresiz; kararı
kabulleniyor
Bu konunun bizi ilgilendiren en
önemli tarafı şurada:
Böyle bir olay eğer Türkiye de
yaşansa, Sayın Başbakan İleri Demokrasi adına, Anayasa Mahkemesi üyelerine
söylemediğini bırakmaz, hemen bir referandum yapar, Halkın da onaylamasını
sağlayarak, Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirir, ve istediği sonuca
ulaşırdı.
İşte bu nedenledir ki, Fransa ile
Türkiye arasında ki fark, İleri Demokrasiden ne anlaşıldığı ile ortaya çıkıyor.
Saygılarımla, (Anayurt Gazetesi 5 Mart
2012 Pazartesi)
***
İLERİ
DEMOKRASİ-8
İLERİ
DEMOKRASİ ADINA BİR ÖNERİ
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, kulağa hoş
gelen İleri Demokrasi kavramını Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin iktidara
gelmesiyle çok sık duymaya başladığımızı önceki makalede belirtmiştim. İçeriği
AKP nin tarifine göre olan bu İleri Demokrasi kavramına yürekten inanan
maalesef çok sayıda taraftar var. Biz bu kavramın gerçekten ilerisinde mi yiz,
gerisinde mi yiz; bunu anlayabilmek için, Batı standartlarında gelişmiş sanayi
ülkelerindeki uygulamaları bilirsek çok yararlı olur düşüncesindeyim
Biz Mecliste hemen hemen her gün Parti
Liderlerinin, Grup Başkan Vekillerinin birbirlerine sataşmalarını, laf
yetiştirmelerini, Milletvekillerinin kavgaya varan tartışmalarını
televizyonlardan, gazetelerden görüyor, ve okuyoruz. Halk olarak ta
tartışmalara, ve sarf edilen sözlere bakarak, kendi değerlendirmelerimize göre,
kimin daha iyi, kimin daha kötü olduğu hususunda bir şeyler şöylüyoruz. Diyeceğim şudur ki, günler haftalar, aylar,
yıllar bu şekilde boş tartışmalarla ziyan olup gidiyor Biz böyle birbirimizle
didişirken, gelişmiş ülkeler aradaki farkı daha da açıyorlar.
Bu itibarla, başta Devletin Televizyon
Kurumu olan TRT ye, ve özel Televizyonlara bir öneride bulunmak istiyorum:
Fransa, Almanya, İngiltere, İsvec,
Norveç, Amerika Birleşik Devletleri gibi devletlerin Meclislerinde yapılan
görüşmeleri, varsa canlı yayından özet halinde de olsa tercüme edilerek
Halkımıza sunulursa çok önemli bir hizmet yerine getirilmiş olur.
Bu gibi ülkelerde başta iktidar
partisi, ve diğer siyasi partilerin genel başkanları ile, üst yönetimleri,
günlerini birbirleri ile didişerek mi geçiriyorlar, yoksa, ülkelerinin
sorunlarını mı çözmeye çalışıyorlar?
Milletvekilleri birbirleri ile kavga
mı ediyorlar, yoksa ülkelerinin sorunlarını mı çözmeye çalışıyorlar?
Milletvekilleri bizde AKP örneğinde
olduğu gibi, yanlış bile olsa, sadece kendi liderleri istiyor diye komple
parmak kaldırırlar mı?
Halkın siyasilere karşı davranışı
nasıl?
Bizde olduğu gibi, siyasiler günlerini
birbirleri ile didişerek geçirirse, halk nasıl bir tepki gösterir?
Siyasi liderler, bizde olduğu gibi,
Anayasanın, devletin altını oymaya çalışırlar sa ne olu?
Bu gibi hususlarda, Köşe Yazarları, ve
Bilim Adamları da araştırmaya, ve delillere dayalı çalışmaları ortaya
koyarlarsa, Memleketimiz için önemli bir katkıda bulunmuş olurlar.
Bu gibi ülkelerde, halk ile,
milletvekilleri arasında iş ilişkileri nasıl organize ediliyor, ya da
organizasyon nasıl işliyor diye de, sorabiliriz.
Bizde Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, ziyaretçiler için belirlenen gün, ve saatlerde Milletvekillerini
yerlerinde bulmak çok zor. Bu gerçek, mensup oldukları Partiler farklı olsa da,
pek bir şey değişmiyor Ankara da
oturanların başka bir zamanda gelme imkanı olsa bile, Ankara dışından gelenler
ne yapacak?
Milletvekilleri genelde iş takibi,
personel tayinleri, hastane ayarlanması gibi işlerle uğraşıyorlar. Bu güne
kadar ki, tecrübelerimle gördüm, ve anladım ki, Milletvekilleri bilim adamı
bile olsa, plan-proje gibi konulardan genelde ya anlamıyorlar, ya da çözüm için
fazla bir çaba sarfetmek istemiyorlar. Bu
husus, sorunlarımızın niçin çözülemediğinin en
önemli nedenlerinden bir tanesi.
Acaba gelişmiş ülkelerdeki
milletvekilleri bizde olduğu gibi, personel sorunlari ile mi uğraşır, yoksa
memleketlerinin hayrına olan plan, ve proje işlerini gerçekleştirmek için mi
uğraşırlar?
Milletvekilliği için aday olmada
kıstas nedir?
Bizde Sayın Başbakan örneğinde olduğu
gibi; parasal konularda, ve evrakta sahtecilik gibi konularda hakkında dosya
düzenlenmiş kişiler, hukuki olarak aklanmadan, Milletvekili seçilebilir mi?
Milletvekilleri haklarında
düzenlenmiş dosyadan dolayı, hakim önüne çıkmadan; temize çıkmadan yeniden
Milletvekili seçilebilirler mi?
Dokunulmazlık hangi konuları
içeriyor?
Eğer bir başbakan, ya da bir
cumhurbaşkanı, bizde; Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN örneğinde olduğu gibi, bir
yabancı devletin projesinde BOP Eş Başkanıyım…vs yim derse, bunun ne gibi bir
cezai müeyyidesi vardır, ve o devletin halkı böyle bir durumda nasıl bir tavır
alır?
Şimdi bizde İleri Demokrasi
uygulamasından ilginç bir örnek verip, sonra soruyu yöneltmek istiyorum.
Biliyorsunuz milli futbolcunuz Sayın
Hakan ŞÜKÜR, AKP den İstanbul Milletvekili seçildi. Öğrenim durumunu bilmiyorum
ama, spor camiası, ve Halkımız tarafından futbolcu kimliği ile tanınan, sevilen
bir kişi olması dolayısı ile, kolay yoldan bir Milletvekili kazanmak hesabına
dayanarak, Sayın Başbakanın, Sayın Hakan ŞÜKÜR ü aday gösterdiğine inanıyorum.
Buraya kadar söylediklerim normal karşılanabilir ama, bundan sonra
anlatacaklarım çok ilginç, çok manidar bir durum.
Yazılı, ve görsel basında önce, Sayın
Hakan ŞÜKÜR ün 150-200 bin TL karşılığında bir TV kanalında futbol yorumculuğu
yaptığını öğrendik.Sonrasında Halkımızdan gelen tepkiler üzerine, Sayın Hakan
ŞÜKÜR bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Ve Sayın Başbakandan izin aldığını
söyledi. Bu güne kadar futbol yorumculuğunu bıraktığını duymadım. Bundan
sonrasında yaşanan başka bir olay daha ilginç
Geçen Hafta yazılı basında şöyle bir
haber okudum:
Sayın Hakan ŞÜKÜR, Milli Eğitim
Komisyonuna kendisi yerine Danışmanını içeri sokmuş Eğitimde.4+4+4 formülünün
görüşülmesi sırasında, AKP Temsilcilerinin işi aceleye getirmelerine kızan
CHP Milletvekilleri ile çıkan
tartışmada, Sayın ŞÜKÜR ün içeri soktuğu Danışmanı, CHP Milletvekili Sayın Haydar AKAR a yumruk
atmış.Bunun üzerize, CHP Milletvekilleri burada senin ne işin var diyerek,
Sayın Hakan ŞÜKÜR ün Danışmanını dışarı atmışlar.
Buradan anlaşılıyor ki, Sayın Hakan
ŞÜKÜR için Meclis ikinci planda.
Bence Sayın ŞÜKÜR, Vekil olmak
yerine, futbol yorumcusu olsa, daha yararlı olurdu Sonra, Milletvekili
olacaklarda başka özelliklerinde olması gerekir. Şimdi soru şu:
Gelişmiş ülkelerde, bir Milletvekili,
Mecliste bir Komisyona, kendi yerine bir başkasını gönderse, etik olmayan bir
fiilden dolayı nasıl bir işlem yapılır?
Bu gibi ülkelerde, iyi bir
fulbolcu olmak,Milletvekili olmak için
yerli bir koşul mu?
Bu, ve buna benzer konuların
Televizyonlarda işlenmesi, soruların cevaplandırılması, yazılı basında da, Köşe
Yazarlarının bu konudaki bilgi, tecrübe, ve araştırmalarını Halkımızla paylaşmaları halinde, dilimizden
düşürmediğimiz İleri Demokrasinin ne demek olduğunun anlaşılması hususunda
önemli bir katkı yapılmış olur.
Halkımızda okuma alışkanlığının
olmaması dolayısıyla, burada en büyük görev Televizyonlara düşüyor.
Tabiî ki bu konuda sanatçılara da
önemli görevler düşüyor Örneğin, Levent KIRCA nın Olacak Okadar proğfamı, yapılan yanlışları bir komedi
içerisinde işlemesi, doğruların anlaşılmasına yardımcı oluyor diyebiliriz.
Sayın KIRCA nın özellikle siyasi tiplemelerinde, çok önemli mesajlar var.
Bu vesile ile, Sayın Levent KIRCA nın
da kulağını çınlatmış olalım
Gelişmiş ülkelerde varsa seçim
barajının,seçim kanunlarının, seçme, ve seçilme şartlarınında, Televizyonlarda
tartışılması, yazılı basında da işlenmesi lazım.
Bundan sonrasında, İleri Demokrasinin
ne olduğunu ortaya koyabilmek için, gelişmiş ülkelerden daha başka örnekler de
vermeye, ve bizdeki uygulamalarla mukayese etmeye devam edeceğim.
Burada şu hususu özellikle vurgulamak
istiyorum:
Benim şahsen ne Sayın Başbakanla, ne
de Onun Partisi AKP ile kişisel bir sorunum yok, olamaz da! Bu itibarla,
eleştiri, ve önerilerimden yararlanılmasını umarım. Şu hususu da özellikle
vurgulamak istiyorum
Bilinmelidir ki; Sayın Başbakanın
yakınında olup da, Sayın Başbakan ın, ve Onun Partisi AKP nin her uygulamasına
alkış tutanlar, Sayın Başbakana bilerek, ya da bilmeyerek kötülük ediyorlardır.
GELİŞMİŞ ÜLKELERDE, DEVLET TE
ÇALIŞANLAR, DİNİ SEMBOL TAŞIYAN KIYAFETLER GİYEBİLİRLER Mİ?
Batı standartlarında gelişmiş sanayi
ülkelerinde, üniversitelerde türban misali kılık kıyafetine kimsenin
karışmadığı söyleniyor. Buna bir noktada kişisel haklar bağlamında bakabiliriz.
Ama soru şu:
Örneğin rahibelerin, papazların,
dindar Musevilerin kendine özgü kıyafetleri var. Dindar bazı Müslümanların ise,
hepimizin malumu türban, ve onu tamamlayan kıyafetleri. Peki, Almanya, Fransa,
İngiltere, Danimarka, Hollanda, İsveç, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri gibi
gelişmiş sanayi ülkelerinde,Kamuya ait iş yerlerinde, bu saydığım dini
kıyafetlerden birini taşıyanlar var mı?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM
de türbanın dini bir kıyafet olduğu yönünde bir karar verdi .Türkiye de
Danıştay nda bu yönde bir kararı var. Sonra türban konusunu sadece örtünme
olarak ta düşünmeyin. Bu gibilerin ideolojileri gereği çalışma hayatında bazı
sorunları, ve kısıtlamaları var. Şimdi şöyle bir örneği de düşünün:
Devlet Dairelerinde türbanlıdan
başka, şalvarlı,uzun sakallı, başı sarıklı, aczi mendi kıyafetli, eli demir
sopalı kişilerinde çalıştığını düşünün.Böyle bir manzarayı nasıl
karşılayacaksınız?
Türban haricindeki diğer kıyafetleri
de, insan hakları kapsamında değerlendirebilecek mi siniz?
Demek istediğim husus şu:
Bu güne kadar eğer, türban takma
ısrarından dolayı, yüksek öğrenimlerine ara veren, ya da vermek zorunda kalan
öğrencilerin vebali AKP nin üzerindedir
Tüm Milletvekilleri Anayasaya
bağlılık yemini ederek göreve başladı.Eğer yapabiliyorsanız, bu konu da Anayasayı,
ve mevcut yasaları değiştirin, ve sorunu çözün. Eğer yapamıyorsanız, kişisel
çıkarlarınıza, ya da Parti çıkarlarına insanları alet etmeyin!
Anayasanın,
ve Cumhuriyetin temel değerlerini değiştirmeye çalışmak, Anayasanın, ve
kanunların etrafından dolaşarak, sistemi kendine benzetmeye çalışmak, asla
İleri Demokrasi değildir, ve olamaz da!
(Anayurt Gazetesi 12 Mart 2012 Pazartesi)
İLERİ
DEMOKRASİ-12
GELİŞMİŞ
ÜLKELERDE NEDEN DARBE OLMAZ?
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, buraya kadar
İleri Demokrasi adı altında; Almanya, Fransa, İngiltere, Danimarka, Hollanda,
İsveç, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri gibi Batı standartlarında gelişmiş
sanayi ülkelerinde, İleri Demokrasiden ne anlaşıldığını ortaya koymaya çalıştık.Bu
itibarla , İktidar Partisi AKP nin kendi yaptıklarını, yapmak istediklerini,
Halkımıza İleri Demokrasi diye empoze etme gayreti içinde olduğunu vurgulamak
istedik.
Bu nedenle, yukarda adını
zikrettiğimiz Batı standartlarında gelişmiş sanayi ülkelerinde askeri, ya da
sivil bir darbenin, ya da asker kişilerin hükümetlere muhtıra vermelerine hem
gerek yoktur, hem de müsaade edilmez.
Zira bu gibi devletlerde kişisel
hak, ve özgürlükler bağlamında insanlara bazı haklar tanınır ama, siyasi
partilerin rejimin altını oymalarına, art niyetlerine asla müsamaha edilmez
Siyasi partilerden, anayasa, ve kanunlar çerçevesinde halka hizmet vermeleri;
halkın sorunlarını çözmeleri beklenir.
Bu nedenledir, ki başta İngiltere,
ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, bu gibi devletlerin kapsamlı bir
anayasaları bile yoktur. Bu gibi devletlerin kuruluşlarında hazırlanan taslak
diyebileceğimiz anayasalar hala kullanılmaktadır. Bizim gibi az gelişmiş, ya da
gelişmekte olan devletlerde ise, halka hizmet verme yerine, anayasa, baba yasa,
ve kanunlarla oynanarak, halkın gözü boyanmaya çalışılmaktadır.
Dolayısı ile bu gibi ülkelerde
hizmet yeine, demegojiyi, laf yetiştirmeyi tercih eden, yan yollara sapan
siyasilere kırmızı kartı, askerlerden önce halkın kendisi gösterir. Bunun
içindir ki Batı demokrasilerinde askeri, ya da sivil darbeler olmaz Demek
istediğim husus şudur ki; demokrasi, hele
de ileri demokrasi halkın kültür seviyesiyle
çok yakından ilgili.
Şimdi işin bizimle ilgili tarafına
geliyorum.
Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN, sözde
darbe yapacaklar gerekçesi ile, ve Ergenekon tertibi ile de ilişkilendirerek,
şu anda Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok
sayıda yüksek rütbeli subayı,kuvvet komutanlığı yapmış bazı Orgeneraller, hatta
eski Genel Kurmay Başkanlarından Orgeneral Sayın İlker BAŞBUĞ da aynı gerekçelerden dolayı içerde. Hükümetin
TSK mensupları ile uğraşmasından, ve uygulamalarından, kendilerine teröristmiş
gibi muamele edilmesinden rahatsız olan eski Genel Kurmay Başkanı Orgeneral
Sayın Işık KOŞANER, ve üç Kuvvet Komutanı Orgeneral de, uygulamaları protesto
etmek maksadıyla istifa etmişlerdi. Peki bütün bu yaşananları İleri Demokrasi
diye adlandırmak mümkün mü?
Çevremizde şavaş ihtimalinin yüksek
olduğu bir dönemde, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını kişisel endişeler
sonucu içeri alıp güvenliğimizi zaafa uğratmak, ülkemize zarar vermekten başka
ne işe yarar? Siyasiler, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, Ülkemiz adına
duydukları endişeyi giderecek davranış, ve uygulama içinde olduklarını gösterseler, daha uygun
bir yöntem olmaz mı ydı…!?
Demek istediğim husus şudur ki:
Darbelere karşıyım demekle,
Komutanları sudan bahanelerle içeri almakla darbeler önlenemez. Eğer Ülkeyi
yöneten siyasiler; Millet bizi seçti, çoğunluk bizim elimizde, herkes bizim
dediğimizi yapmalı, bizim gibi düşünmeli mantığı ile hareket ederlerse,
bilerek, ya da bilmeyerek darbelere davetiye çıkarmış olurlar.
Böyle bir düşünce tarzı, böyle bir
uygulama ile, değil İleri Demokrasiye geçtiğimiz den, normal demokrasiden bile
bahsedilemez.
Başta Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN,
ve bizleri idare eden diğer yetkililere, kendileri gibi düşünmeyenleri, Ülkemiz
adına kaygı duyanları, bu maksatla Hükümetin uygulamalarını eleştirenleri bir
düşmanmış gibi görmemelerini, bir tevazu içinde olmalarını öneririm. Böylesi
bir davranış içinde olmak, Ülkemizin huzur, ve sükunu için de çok önemli!
Eski Cumhurbaşkanlarından Sayın
Süleyman DEMİREL, askeri darbe, ve muhtıralardan en çok mağdur olan siyasi bir
kişidir Ama şimdiki siyasetçilerin yaptığı gibi, hiçbir zaman askerlerle bir
kan davası içinde olmamıştır, Ülkemizin güvenliğini her zaman ön planda
tutmuştur. Bu itibarla Sayın DEMİREL in siyasi hayatımızda müstesna bir yeri
vardır..Başbakanlık yaptığı dönemde, darbeleri önlemek için uyguladığı, ama
başarılı olamadığı bir yöntemi,hatırlatmak maksadıyla burada yazmak istiyorum
Umarım günümüz siyasetçileri bundan bir ders çıkarır.
Malum; TSK da teamüllere göre, 1.
Ordu Komutanı daha sonraları , Kara Kuvvetleri Komutanlığına, zamanı geldiğinde
Kara Kuvvetleri Komutanı da , Genel Kurmay Başkanlığına terfi ettirilir. Durum
böyle iken Sayın DEMİREL, teamüllere uymadı. Birinci, ikinci,üçüncü Ordu
Komutanlarını terfi ettirmeyince, sıra dördüncü Ordu Komutanına geldi, ve Or
General Sayın Kenan EVREN, Genel Kurmay Başkanlığına terfi ettirildi. Ama
sonunda korkulan oldu; 12 Eylül 1980 darbesi yapıldı. Demek istediğim husus
şudur ki, eğer Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta Heyeti darbe yapmayı kafasına
koymuş ise, bunu kimse engelleyemez. Darbeleri önlemenin tek çaresi,
siyasilerin çizmeyi aşmamaları, Ülkemizin güvenliğini tehlikeye sokmamaları,
vatandaşın huzur, ve güvenliğini sağlamaları. Başka çıkar yol yok.
Bu itibarla TSK üst yönetiminin rutin
bir çalışmasını, Hükümete darbe yapacaklar diye algılayıp, üst düzey
komutanları içeri almak son derece yanlış bir uygulamadır. Eğer isteselerdi
darbe yaparlardı, ve bunu da kimse engelleyemezdi.
TSK darbe yapacaktı iddialarına en doğru
cevabı, eski Genel Kurmay Başkanlarından Or General Sayın Yaşar BÜYÜKANIT
verdi. Ve şöyle dedi: Evet ben imzaladım. Bir senaryo hazırladık, ve oynadık Bu
da bir suç unsuru değil.
Daha önceleri defalarca söyledim;
hatırlatmak için şimdi tekrar söylüyorum:
Anayasa, ve TSK İç Hizmet Kanunu,
Askere Cumhuriyeti koruma, ve kollama yetkisi tanıyor. Anayasa, ve TSK İç
Hizmet Kanununda bu maddeler durduğu sürece, tehdit ister sağdan, ister soldan
gelsin bir şey fark etmez; Asker kendine göre bir tehdit algılaması yapar, ve
gerekli önlemi alır, hazırlıklarını da yapar. Bu ise suç değildir.
Türk Silahlı Kuvvetlerine Anayasa
gereği tanınan bu yetki, aslında Halkımızı da İktidarların zulmünden kurtarmaya
yönelik bir sigortadır. İşi böyle düşünürsek, konunun özünü daha iyi anlamış
oluruz.
Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına
yapılanları, sadece Başbakan Tayyib ERDOĞAN ın tasarrufu gibi düşünürsek, en
azından noksan bir yargıya varmış oluruz
.Böyle bir uygulamada basına yansıyan haberlere göre, Fethullah GÜLEN Cemaatının da etkisi olduğu
anlaşılıyor.Amerika Birleşik Devletlerinin de etkisi olduğunu anlamak zaten zor
değil.
Malum; Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN,
bir ABD projesi olan, Kuzey Afrika ve Orta Doğu daki Müslüman Devletleri bölme, ve parçalamaya
yönelik olan BOP ta, Eş Başkan olduğunu
her vesile kendisi söylüyor. Bu itibarla Amerika Birleşik Devletlerinin arzu,
ve isteklerine karşı direnemez TSK mensuplarının, ABD nin arzu, ve isteklerine
karşı olduklarını biliyoruz Zira, Amerika Birleşik Devletleri, Türk Silahlı
Kuvvetlerini Orta Doğu da jandarma olarak kullanmak istiyor. Durum bu olunca,
böyle bir hedefe karşı olan komutanları, bir bahane ile elbette içeri attırmak isteyecektir
Meseleye bu açıdan bakarsak olup bitenleri daha kolay anlayabiliriz.
Biliyorsunuz Sayın Fethullah GÜLEN
Amerika da yaşıyor. Ama Cemaatinin Türkiye de Devlet içinde F tipi bir
yapllanması ile, TSK mensuplarının içeri alınmasında, ve TSK nın yeniden
yapılanmasında, ABD nin isteği doğrultusunda etkili olduğu da söyleniyor.
Demek istediğim husus şudur:
Türk Milleti, tarihi boyunca büyük
badireler atlatarak bu günlere geldi. Bundan sonrasında, yaşadığımız bu
sorunların da, bir şekilde üstesinden geleceğine inanıyorum.
MİLLİ
EĞİTİM KOMİSYONUNDA KAVGA
11 Mart 2012 Tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Milli Eğitim Komisyonunda, Orta Öğretimde 4+4+4 Sistemi tartışılırken, sandalyelerin havada
uçuştuğu, tekmeli, tokatlı, yumruklu bir kavgaya tanık olduk. Yaralanmaların da
olduğu böylesine bir kavga, Cumhuriyet tarihinde bu güne kadar görülmemiş
Görüntüleri izlerken, sanki
askerlerin topuk seslerini duyar gibi oldum Kendi kendime, AKP darbeye zemin
hazırlıyor diye düşünmeye başladım. Bu itibarla, Darbe konusunu öne almaya
karar verdim..
Kavga birden bire de patlak vermemiş,
emareleri 1-2 gün öncesinde görülmeye başlamış. İktidar Partisi AKP tasarıyı
Komisyondan bir an önce geçirmek için işi aceleye getirmiş; muhalefet partisi
milletvekillerinin itirazlarına rağmen onlara söz hakkı verilmeden tasarı jet
hızıyla kabul edilmiş Bunun üzerine tartışmalar başlamış, nihayetinde büyük
kavgayla sonuçlanmıştır.
Bu tasarı o kadar önemli olmalı ki,AKP
gözünü karartmış, bir gün öncesinde, komisyon üyesi olmayan iri yapılı 100
kadar milletvekilini komisyon salonuna sokarak göz dağı vermiş, ve sonunda
olanlar olmuştur.
B u olayla ilgili olarak Sayın Başbakanın
söyledikleri de çok ilginç. Sayın Başbakan diyor ki, hangi dilden anlıyorlarsa
o dilden...
Milyonlarca çocuk, ve gençin geleceğini
ilgilendiren böylesine önemli bir konunun, acele ile oldu bittiye
getirilmesinin ana nedejni, iktidar partisinin yakın bir gelecekte çıkar
hesapları ile ilgili olsa gerek.
4+4+4 Yasası ile orta öğretimde ne gibi
değişikliklerin yapılmak istendiğini anlayabilmek için bir İlköğretim Okuluna,
birde normal liseye gittim. Yaptığım araştırmada eğitimin doğrudan içinde
olanlar bile, böyle bir yasa ile neyin amaçlandığını tam olarak bilmiyor. Daha doğrusu onlara da
bir şey sorulmamış Söyledikleri en kayda değer husus şu:
Eğer bu tasarı kanunlaşırsa, diğer
uygulamaları şimdiden bilemeyiz dediler ama, İmam Hatip Orta Okullarının da
yeniden açılabileceğini özellikle vurguladılar.
Demek
ki, yapılmak istenen asıl şey; eğitimde kalitenin nasıl yükseltileceği ile
ilgili değil.;iktidar partisinin ileriye dönük çıkar hesapları ile ilgili.
Sayın
Başbakan daha önceleri, dindar bir gençlik yetiştirilmesinden söz etmişti.
Birde önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN,
Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyor. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL ün ise,
Başbakan olacağı söyleniyor.
Ortada kesin diyebileceğimiz bir hedef
olduğuna göre; şimdiden vakit geçirilmeden dindar bir gençlik yetiştirmenin
yolları açılırsa; dindar gençlikte mevcut iktidara oy vereceğinden, ileriki
Cumhurbaşkanlığı, ve Başbakanlık hesapları da şimdiden garanti altına alınmış
olacaktır.
4+4+4
Yasası ile getirilmek istenen hususları, araştırmaları tamamladığımda sizlere
anlatacağım.
Buraya
kadar anlattıklarımla, bu güne kadar yaşadığımız Askeri Darbelerden, verilen
muhtıralardan, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin hiç ders almadığı, bilakis
yeni bir darbeye, ya da toplumsal başkaldırılara zemin hazırladığını özellikle
vurgulamak istedim.
Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi 19 Mart 2012 Pazartesi)
***
İLERİ
DEMOKRASİ-16
TSK
NIN ÜST DÜZEY KOMUTANLARI İÇERİDE, ANAYASAYI VE DEVLETİ HANÇERLEYENLER DIŞARIDA, BU İŞTE BİR
ACAYİPLİK YOK MU...!?
Mak.
Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
Sevgili Anayurt Okurları, bu gün
İleri Demokrasıi başlığı altında 16 ınçı makaleyi okuyorsunuz.Aslında başka
konulara da değinmek istiyorum ama, Ülkemizin güvenliği, ve bölünmez bütünlüğü
tehdit ve tehlike altında. Halkımızın
olup bitenler hakkında doğru bir yargıya varmalarını da arzu ettiğimden,
bu haftayı da İleri Demokrasi başlığı altında tahliller yaparak geçireceğiz.
Geçtiğimiz hafta içinde, Barış ve Demokrasi Partisi BDP Eş Başkanı
Sayın Selahattin DEMİRTAŞ ın,ekranlara yansıyan konuşmasını dinledikten sonra,
yukarıdaki başlığı atmak zorunda kaldım.
Sayın DEMİRTAŞ şöyle bir şeyler dedi:
Kürdistan da Kürtlere siyasi kimlik tanınmadıkça,hiçbir şey bizleri tatmin
etmez, terör faaliyetleri de bitmez anlamında sözler sarf etti. Böyle bir söz;
Türkiye nin Vatani, ve Milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı işlenmiş bir
Anayasa suçudur.
BDP nin diğer yetkilileri, ve
milletvekilleri de, hiç çekinmeden her fırsatta buna benzer söylem ve eylemleri
ile hep Anayasa suçu işlemeyi bir alışkanlık haline getirmişler
Ayrıca PKK için; kendilerinin silahlı örgütü olduğunu da
hiç çekinmeden söyleyebiliyorlar. Abdullah ÖCALAN için de; kendilerinin lideri
olduğunu belirtiyorlar. Bu gibi beyanlar da bir Anayasa suçu.
Diyarbakır Büyük Şehir Belediye Başkanı
Osman BAYDEMİR in de, Devlet, ve Hükümet Erkanına hasss….tir çektiği
hafızalarda. Buna da bir şey yapılmadı.
Biz Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ile,
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜLü sevsek te, sevmesek te; onlara çekilen bir
hass…tir,tüm Türkiye ye çekilmiş demektir.Burada vurgulamak istediğim husus şu:
Anayasa suçu işleyenler, Sayın
Başbakan,ve Sayın Cumhurbaşkanına hasss…tir çekenler hakkınd da hiçbir işlem
yapılmazken; nasıl oluyor da,Türk Silahlı Kuvvetlerinde Kuvvet Komutanlığına,
Genel Kurmay Başkanlığına kadar yükselmiş kişiler, sudan bahaneler le hapse
atılabiliyorlar!?
Eğer bu gibi uygulamalar; Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğü
konusunda Anayasa suçu işleyenleri korumak değilse, onlarla mücadele eden
komutanları içeri atıp cezalandırmak değilse, cephelerde görev yapmaya devam
eden TSK mensuplarına da, terörle, PKK ile mücadele etmeyin demek değilse ne
dir…!?
Koskoca Kuvvet Komutanları, Genel
Kurmay Başkanı Or Generaller, RÜTÜK eski Başkanı Aykut Zahit AKMAN, Kanal
7 nin sahibi Zekeriya KARAMAN kadar bile
olamadılar; yazık!
N asıl oluyor sa; bölücülük yapmak,
yolsuzluk iddiaları ile içerde yatanları kurtarmak İleri Demokrasi oluyor da;
Vatanı için mücadele etmek, yeri geldiğinde görüş bildirmek , eleştiride
bulunmak; görevini yapmak suç sayılıyor, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları,
teröristmiş gibi muamele görerek içeri alınıyor.!
Aykut Zahit AKMAN ile, Zekeriya KARAMAN
; bu kişiler Almanya da yaşanan zekat ve yardım paraları yolsuzluğunda Türkiye
ayağı sanığı olarak hapiste yatarken, özel bir gayret sonucu hapisten
kurtarıldılar, ve şimdi tutuksuz yargılanacaklar.
Milli İstihbarat MİT Müsteşarı Sayın
Hakan FİDAN ve 5 MİT görevlisini soruşturmadan kurtarmak için çıkartılan özel
kanun:
MİT yetkililerinin Norveç in başkenti
Oslo da PKK terör örgütünün yetkilileri ile yaptıkları görüşmenin bir şekilde
basına yansıması ve detaylarının da ortaya çıkması ile, MİT Müsteşarı Sayın Hakan FİDAN ortada kaldı
ve hedef haline geldi, ve dediki: ben görüşmeleri Başbakan Sayın Recep Tayyib
ERDOGAN adına yaptım
Sayın Başbakan da PKK yetkilileri ile
görüşüldüğünü inkar etmedi, daha doğrusu edemedi. Ama daha önceleri inkar
ediyordu, ve görüşüldüğünü iddia edenlere de hitaben şöyle sesleniyordu: İspat
edemeyen alçaktır, şerefsizdir.
Olaylar öyle hızlı gelişti ki, bir
duyduk; Özel Yetkili Mahkemenin savcısı, PKK yetkilileri ile yapılan görüşme
trafiğinde yetki aşıldı gerekçesi ile, MİT Müsteşarı Sayın Hakan FİDAN ı ifade
vermeye çağırdı. Bunun üzerine Sayın FİDAN, ifadeye gelmeyeceğini söyledi, ve
acilen önce Sayın Cumhurbaşkanı, ardından da Sayın Başbakan ile görüştü. Bu
görüşmeler nihayetinde, bu güne kadar görülmemiş bir hızla, MİT M üsteşarı ve
diğer yetkililerin soruşturmasını, Başbakanın iznine bağlayan yasa Mecliste
kabul edildi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da aynı şekilde jet hızıyla
onaylanarak yürürlüğe girdi. Ve böylece Sayın Hakan FİDAN ve 5 MİT görevlisi
de, Hakim önüne çıkmaktan kurtuldu.
Vurgulamak istediğim husus şudur ki;
şu anda hapiste olan eski Genel Kurmay Başkanlarından emekli Or General Sayın
İlker BAŞBUĞ ile, diğer tutuklu Kuvvet Komutanları, MİT Müsteşarı Sayın Hakan
FİDAN kadar bile olamadılar.
Ama TSK, ve onun mensupları da Sayın
Başbakana bağlı. Ohalde ayrımcılık niye…!?
Bende darbelere karşıyım ama, bu gün
TSK mensuplarına yapılanlar maksadı aşmıştır. Onların itibarını korumak ta
herkesten önce, Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ile, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah
GÜL e düşer.
Amerikalılar Kuzey Irak ta;
Süleymaniye kentinde , askerlerimizin başına çuval geçirdiklerinde, Sayın
Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı nasıl bir dermeç verdiler, ne yaptılar..!?
Bunlar hala hafızalarda !
Demokrasi ve Barış Partisi BDP nin Eş
Başkanı Sayın Selahattin DEMİRTAŞ, ve diğer BDP milletvekillerinin, ve
taraftarlarının söylem ve eylemleri ile neyi kastettikleri, kendi beyanları ile
de net olarak ortaya çıkmıştır.Türkiye nin Vatanı ve Milleti ile bölünmez
bütünlüğünü hedef alan bu gibi söylem ve eylemleri, Demokrasi, hele de İleri
Demokrasi diye adlandırmanın imkanı yoktur.
Bunlar, sınırlarını kendilerinin
belirlediği, ve Türkiye topraklarının içinde önce özerk bir Kürdistan Eyaleti
kurmak, nihayetinde ise, Irak ın kuzeyindeki özerk Kürdistan Bölgesi ile
birleşerek, bağımsız bir Kürt devleti kurmak istiyorlar.
Bu taleplerinde yalnız da değiller;
arkalarında Amerika Birleşik Devletleri, ve Avrupa Birliği var. Topak koparma
sadece Türkiye den de değil. Suriye ve İran dan da toprak kopararak,bağımsız
Kürt devletinin sınırlarına katmak istiyorlar. Komşularımızda Demokrasi adı
altında çıkartılan karışıklıkların,
yaşanan ayaklanmaların böyle bir planın parçası olduğunu bilirsek, karşı
karşıya olduğumuz sorunun boyutunun ne kadar büyük, ne kadar karmaşık olduğunu
anlarız.
.Böyle bir hedef aslında artık çoğu
vatandaşımız tarafından biliniyor. Bazıları diyorlar k, eğer bölücülük yapan
BDP milletvekilleri hakkında gereken kanuni işlem yapılırsa, o zaman Türkiye de
çok büyük karışıklıklar ve olaylar olurmuş. Böyle bir yaklaşım içinde olanlara
diyeceğim şudur:
Aklı başında, işi gücü olan çoğu Kürt
vatandaşımız da, ayrılıkçı söylem ve eylemlerden rahatsız. Bu itibarla onlar
da, Devletin Birliğinden, bütünlüğünden yana.
Onun için diyorum ki, bizleri
yönetenler, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kendilerine düşen görevi tereddüt
etmeden yerine getirmelidirler. Vatandaş olarak, Yetkililerden görevlerini
yapmalarını bekliyoruz. Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe..! öz deyişini
unutmayalım!
1990 Lı yıllarda; Başbakan Sayın
Tansu ÇİLLER zamanında PKK terör örgütünün bitme noktasına geldiğini
unutmayalım. AKP İktidarı döneminde ise, vurgulamaya çalıştığım üzere; İleri
Demokrasi söylemleri ile, bu gün Türkiye bölünme noktasına gelmiştir.
ORTA
ÖĞRETİMDE 4+4+4 SİSTEMİ İLE YAPILMAK İSTENEN ŞEYLER NEDİR..!?
Geçen hafta yayınlanan 14 üncü ve 15 inci
makalelerde Orta Öğretimde 4+4+4 Sistemi ile ilgili olarak, Milli Eğitim
Gençlik ve Spor Komisyonunda çıkan kavga ve nedenlerini yazarak konuya bir
giriş yapmıştım. Ayrıca yaptığım araştırmalara da dayanarak, bu sistemle ne
gibi hususlarında amaçlandığı konusunda bazı tahminlerimi de sizlerle
paylaşmıştım. Bu gün, Milli Eğitim Komisyonunda kabul edilen yasa üzerinde
tahliller yaparak, bu yasa ile nelerin amaçlandığına biraz açıklık getirmeye
çalışacağım.
Aslında bu yasa tasarısında detaylar
yazılı değil Tam olarak nelerin amaçlandığını, eğer bu tasarı Mecliste
kanunlaşırsa, ancak uygulama aşamasına geçildiğinde öğrenebileceğiz.
Zira, açılacak yeni okulların neler
olabileceği, ve bazı uygulama esasları Bakanlar Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı
ve YÖK ün belirleyeceği esaslarla ilgili. Eğer bu sistem uygulamaya konursa,
mevcut sistem çöpe atılacak, ve Orta Öğretim AKP İktidarının arzu, istek ve
amaçları doğrultusunda yeniden şekillenecektir. Bence böyle bir yasa kesinlikle
Meclisten geçmemelidir.
BU yasa tasarısı üzerinde yorum yapmaya
başlamadan önce, Köşe Yazarı Arkadaşlara, ve Televizyon Kanallarına bir öneride
bulunmak istiyorum
Eğer, eğitimlerini Almanya , Fransa,
İngiltere, Danimarka, Hollanda, İsveç, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri nde
yapanlar varsa, ya da bu gibi ülkelerde, Orta Öğretimde nasıl bir yöntem
uygulandığını çok iyi bilenler varsa,bilgilerini köşelerinde vatandaşlarımızla
paylaşmalarını istiyorum.Aynı şekilde, Televizyon Kanalları da, bu yönde
programlar yaparak Halkımızı bilgilendirirlerse, çok önemli bir hizmeti yerine
getirmiş olurlar.Bu gibi çalışmaların şöyle bir faydası olur:
Hani biz hep Avrupa Birliğine girmek
istiyoruz, bizi defalarca reddetmelerine rağmen bu hedefimizden vaz geçmek
istemiyoruz ya; eğer Köşe Yazarları, ve Televizyon Kanalları şimdiden böyle bir
çalışma içerisine girerlerse, eğitimde büyük reform çalışmaları adı altında
şimdiki İktidarın bizleri nasıl geriye götürmeye çalıştıkları kısa yoldan
ortaya konulmuş olur.
4+4+4 Sistemini=(4+4)+4 şeklinde
inceleyeceğiz.
4+4 Sistemi nedir?
1-
Halen
yürürlükte olan 8 yıl süreli mecburi İlk Öğretim, 4 yıl İlk Öğretim+4 yıl Orta
Öğretim olmak üzere 2 kısıma ayrılıyor.Bunu İlk Öğretim Birinci, ve İkinci
Kademe olarak adlandırıyoruz.
2-
4+4
Sistemi mecburi ama, sürekli değil
Demek ki, 4 yıllık ikinci bölüm, dışarıdan da
bitirilebilecek Detay bilgi yok. Bu konuda Bakanlar Kuruluna yetki tanınıyor.
İlk Öğretim İkinci Kademede hangi ad altında kurulacak okullar konusunda da,
Bakanlar Kurulu yetkili kılınıyor.
3-
İhtiyaç,
ve şartlara göre 4+4 Sistemi birleşik okullar halinde de kurulabilecek. Detay
açıklama yok
4+4+4 Sistemi nedir?
4 Yıl İlk Okul+4 yıl Orta Okul+4 yıl
Lise sisteminden oluşuyor.
Katsayı da uygulama nasıl olacak?
1-Yüksek Öğrenim Kurumlarına
girişte katsayı uygulaması, fırsat eşitliğini sağlayacak şekilde, detaylar YÖK
tarafından belirlenir deniyor, ama detay yok. Buradan İmam Hatip mezunlarına
da, esit katsayı uygulanabileceğini var sayabiliriz.
2-Orta Öğretimde alınan başarı notu,
Yüksek Öğretime yerleştirmede de etkili olacak
En düşük başarı notu 100, en yüksek
başarı notu 500 olarak alınacak, ve başarı notunun %12 si Merkezi Sistemde
alınan puana eklenecek.
Eğer uyduruktan bir okul, ve program
uygulanırsa, öğretmenler de ayarlanırsa, taraftar öğrencilerin en iyi
üniversitelere girebilmeleri mümkün
4-
Orta
Öğretimi birincilikle bitirenlere ilaveten cazip imkanlar da sağlanıyor.
Bu konuda mevcut kontenjanlara ilaveten, YÖK
de ilave kontenjan ekleyebilecek.
Şu anda böyle bir kontenjan mevcut
değil ama, eğer bu tasarı kanunlaşırsa, okulu birincilikle bitirenlee önce bir
kontenjan tanınacak, sonrasında da, YÖK kararı ile, mevcut kontenjana ilaveler
yapılabilecek demektir.
5-
Orta
Öğretimde mesleki, ve teknik bir okulu bitirenler, aynı dalda, ya da buna yakın
bir konumda olan bir dalda, ön lisans yapmak istemeleri halinde, bu okullara
sınavsız girebilir denilmektedir.
6-
Bir
Ön Lisans programını bitirenlere, YÖK kararı ile, mevcut kontenjanın %10 unu geçmeyecek şekilde, Lisans Programına
sınavsız girme hakkı tanınıyor.
7-
Usul
ve detayları YÖK tarafından belirlenen sanat, ve spor dallarında başarı gösterenler
ile, TÜBİTAK ın düzenlediği bilimsel yarışmalarda başarılı olanlara da, ilgili
branşlarda Yüksek Öğretim Kurumlarına doğrudan yerleştirilebilir deniliyor.
Eğer
AKP Hükümeti YÖK ü ele geçirememiş olsaydı, her halde YÖK Başkanlığına bu kadar
geniş yetkiler tanımazdı.
Eğer TÜBİTAK, ve YÖK e istediğiniz
yarışma programlarını hazırlatır, ve gerekli ayarlamaları da yaparsanız, o
zaman taraftar öğrencileri sınavsız olarak Yüksek Öğretim Kurumlarına
yerleştirme de bir imkan daha sağlamış olursunuz.
ÇOK ÖNEMLİ BAŞKA BİR NOKTA..!
Eğitimde Fırsatları Artırma, ve
Teknolojiyi Geliştirme Projesi ( FATİH ) kapsamında,Milli Eğitim Bakanlığı,
Ulaştırma,Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından, 2015 yılı sonuna kadar
yapılacak mal ve hizmet alımları ile,yapım işleri, Kamu İhale Kanunu
hükümlerine tabi değildir denilmektedir.
Böyle bir madde ile aslında yeni
yolsuzluklara, ve usulsüzlüklere de kapı aralanmış oluyor
Eğer bu yasa kanunlaşırsa, yüksek
sesle dile getirilen tablet bilgisayarlı eğitim konusunda da; milyonlarca
tablet bilgisayar, istenilen firmadan, istenilen fiyata alınabilecek, ama kimse
hesap soramayacak.
Böyle bir yasa ile
eğitimin kalitesi de düşer. Onun için bu yasa, bu hali ile asla kabul
edilmemeli diyorum. Saygılarımla. (Anayurt
Gazetesi 26 Mart 2012 Pazartesi)