17 Ocak 2014 Cuma

TÜRKİYE'NİN ETNİK KÖKENİ

TÜRKİYE'NİN ETNİK KÖKENİ
(1-2-3-4-5)
                     Ahmet YALVAÇ, Mak. Yük. Müh.
            Sevgili Anayurt Okurları, Türkiye'de Siyasi Denge Nasıl Sağlanır başlığı altında ele aldığım konulara bir süre ara verip, sonrasında kaldığımız yerden tekrar devam etmek istiyorum.
            Aslında bu yeni başlık altında ele alacağım konular da, Türkiye'de siyasi dengenin nasıl sağlanacağının başka bir boyutudur. Ama konu bu defasında biraz farklı Bu noktada, özellikle Kürtlerin etnik kökeni konusunda bilimsel araştırmalara dayalı önemli bilgiler vermek istiyorum
            Zira Türkiye’de Kürtlerden başka etnik gruplar da olmasına rağmen, Çerkez, Laz, Boşnak, Arnavut Arap gibi, bunların Türk kimliği ile bir sorunları yok. Özerlik falan gibi istekleri de yok. Bunların tamamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına saygılı vatandaşlarımız
            Aslında Türkiye’de kimseye etnik kökeninden dolayı ayrımcılık yapılmıyor. Terör yanlısı Kürt grupların Ana dilde eğitim talepleri ile sözde kültürel taklar bağlamında ileri sürülen talepler ile, özerklik gibi talepler, aslında Türkiye Cumhuriyeti’ni bölüp, parçalamaya yönelik girişimlerdir. Bunların arkasında da, emperyalist güçler vardır.
            1800 lü yıllar ile,1900 lü yılların başlarında en büyük  emperyalist devlet, Büyük Britanya İmparatorluğu idi,yani İngilizler idi.Günümüzde ise, en büyük emperyalist devlet, Amerika Birleşik Devletleri, yani Amerikalılardır.
            Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde çıkan Kürt isyanları ile, Ermeni isyanlarının arkasında da, hep emperyalist devletler vardır. Bir de Çerkez Ethem ayaklanması gibi, başka ayaklanmalar, ya da ayaklanma girişimleri de olmuştur tabi ki. Bunların hepsi etnik temele de dayalı değil. Bütün bu grişimleri, tarihten gelen husumetlerinden dolayı, Batı’nın Türkleri engelleme, ya da yıkmaya çalışma faaliyetleri olarak değerlendirebiliriz.
            Eğer bu gün bile bazı vatandaşlarımız, ayrılık yanlısı Kürtlerin yukarda saydığım ana dilde eğitim, Kürtçe televizyon, ana dilde savunma gibi taleplerini, masumane talepler olarak değerlendirebiliyorsa, emperyalist devletlerin talepleri doğrultusunda hareket eden Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’ye Dindardır, dürüsttür gibi gerekçelerle oy verebiliyorsa, özellikle de Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a  açılım-saçılım söylemleri ile Türkiye’yi getirdiği nokta  orta da iken, hala alkış tutabiliyorsa, durumumuz gerçekten vahim demektir.Bu gibi hususlarda çok yazdım, çok şeyler söyledim. Merak edenler, Gazetenin web sayfasına girip, önceki yazılarıma ulaşabilirler
            Emperyalist devletlerin, başta Amerika Birleşik Devletleri’nin bizleri bölüp parçalamasını artık çoğu kişi gördü, anladı ama, yukarda vurgulamaya çalıştığım üzere, biz Türklerin de bazı zayıf yanları, zaafları var. Sonuçta uyanık olmak zorundayız ve , duygularımızın esiri de olmamalıyız
            En büyük sorunlarımızdan biri; okumayı, araştırmayı fazla sevmiyoruz. Bu husus, herkes için geçerli. Şimdi tekrar etnik konulara dönüyorum
            Yaşadığımız iç ve dış sorunlarımızın nedenini etnik anlamda incelemeye almamızın asıl nedeni, bir etnik grubu yüceltirken, diğerini aşağılamak, ya da küçümsemek te değildir.
            Bazı yanlış anlama, ya da bilgi noksanlığından kaynaklanan hususları, bilimsel araştırmalardan da yararlanarak ortaya koymak, sonuçta Halkımızın emperyalist devletlerin oyununa gelmesini önlemek. Ve bu gibi bilgilerle, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini korumaya yardımcı olmak  Bu hususu, tekrar vurgulamak istiyorum
            Bu bağlamda Kürtlerin ayrı bir Halk olmadığını, bilakis; Türklerin bir kolu olduğunu ortaya koymaya çalışacağım. Yerleşim yeri bazında, bir Türk boyu olarak eski adlarını açıklayacağım Bu bilgiler, gerçeği öğrenen, ama kendini ayrı bir halk sanıp, emperyalist devletlerin oyununa gelip ,Türkiye’nin altını oymaya çalışan ayrılıkçı bazı Kürt vatandaşlarımızın, bu gibi eylemlerinden vazgeçmelerine, muhtemelen bir vesile olacaktır.
            Kürtlerin bir Türk boyu olduğu yönündeki bilimsel araştırmaları muhtemelen 4-5 yıl önce bir televizyon programında bir Profesörden dinlemiştim. Bu bilgilerden yakın bir zamanda Köşem de de bahsetmiştim. Bir okur, merak etmiş olmalı ki, Anayurt Gazetesini telefönla aramış. O okur bana kitabın yazarını sordu. O an için bilmiyordum. Ama sonunda kitabı buldum. Yazarın ismi  Prof Dr Ali Tayyar Önder. 53 üncü baskı. Her halde bu bilgiden sonra fazladan birkaç baskı daha yapar. Bu kitaptan alıntılarla Türkiye’nin etnik kökenini özetlemek istiyorum.
            u kitapta yer alan Türkler, Kürtler ve Türkiye’deki diğer etnik gruplarla ilgili bilgiler, sadece bu kitabın  Yazarının tespitleri ile sınırlı değil, başka Türk Bilim Adamları ile, Çin kaynakları, Rus, Macar, Ermeni, Çekoslovak, İtalyan, İngiliz Bilim Adamlarının referans bilgileri de var.
            Aslında bu bilgileri Devleti Yönetenlerin, elindeki mevcut imkanları kullanarak, Halkımızın istifadesine sunmuş olsalardı, bu gün Türkiye bölünme noktasına gelmezdi.
            Türkiye’yi şu anda yönetenlerin, vatanın ve milletin birlik ve bütünlüğünü sağlama husunda,bir kaygıları, bir tasaları yok.Bu itibarla bu gibi görevler de, maalesef bizim gibilere düşüyor.
            Burada şu hususu da belirtmek istiyorum:
            İşinde gücünde olan Kürt vatandaşlarımızın aslında, ayrılık – gayrılıkla bir ilişkileri yok
            Bu itibarla terör yanlısı, ayrılık- gayrılık yanlısı olan ve Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden grup, aslında azınlıktadır. Ve Kürtleri temsil ettikleri de söylenemez
            Aslında bu grup ile, bu grubun yöneticilerinin tamamının Kürt olduğu da maalesef söylenemez. Örneğin PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan ile BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın  Kürtçe bilmedikleri söyleniyor . Ve PKK’’nın iç yazışmalarında Türkçe kullanıldığı söyleniyor.Ben Sayın Başbakan’ın Selahattin Demirtaş için televizyonda önce Kürt olsun dediğini biliyorum. Peki bu sözü ile Sayın Başbakan acaba neyi kastetmek istedi?...
            Burada bir şey daha söylemek istiyorum: PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Ermeni olduğu söyleniyor. Asıl adı Artin  Agopyan imiş.
            Aslında bir insanın etnik kökeninin, Ermeni, Rum, Yahudi,,,vs olması asla bir suç unsuru, ya da bir aşağılama, ya da küçümseme vesilesi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın bilincinde oldukları, bunun gereğini yaptıkları sürece, hiçbir sorun, hiçbir sıkıntı olmaz.Ama bazı insanların etnik kökeninden dolayı, Türkiye Cumhuriyeti’nin altını oymaya çalıştıklarını görüyoruz, duyuyoruz. Bu konuda  önemli bir bir başka hususa daha değinmek istiyorum
            Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl Nisan ayında, 1915 yılında Türkler Ermenilere soy kırım uyguladılar gerekçesi ile, Türkiye aleyhine kampanya başlatırlar. Ve bu hususu her zaman Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmaya çalışırlar. Bu gün başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, dünyada bir  çok devlet, Türkler Ermenilere soykırım uyguladı tasarısını kendi parlamentolarından geçirdiler. Bakınız öldürülen Ermeni Agos Gazetesi Yazarı Hrant Dink bu konuda, ne söylüyor:
            Türkler’in1915 de 500 bin Ermeni’yi öldürdüğü iddiaları doğru değil. Kayıp, ya da öldurüldüğü iddia edilen kişiler, tehcire, yani sürgüne uğramamak için, Din değiştirip ya Müslüman olduğu, ya da Kürt Alevi kılığına girip asıl kimliklerini gizlediklerine işaret etmektedir.
            Şu anda MHP Milletvekili olan Prof Dr. Sayın Yusuf Halaçoğlu’da  Hrant Dink’in tespitlerini destekler mahiyette bilgiler vermiştir. Sayın Halaçoğlu Alevi kılığında ki sözde Kürtlerin aslında gizlenmiş Ermeniler olduğunu söylemektedir. Böyle bir beyanatından dolayı, Sayın Halaçoğlu’nu Türk Tarih Kurunu Başkanlığı’ndan almışlardı.
            Hrant  Dink, ayrıca şu bilgilere de yer vermektedir
            Asıl kimliklerini gizleyen bu gibi Ermeniler, Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli kurumlarında üst makamlarda görev yapmaktadırlar .Bu konudaki bilgi ve belgelerden, çıkan sonuçlardan, Ermenistan Makamlarının da rahatsız olduğu, işlerine gelmediği anlaşılmaktadır.Tam bu noktada, önemli makamlardaki gizli Ermenilerin kimliğini açıklayacağı sırada, Hrant  Dink’in öldürülmüş olması düşündürücüdür.
            Hrant Dink’i bu gizli Ermenilerin öldürttüğü görüşüne yer verenler de var .Basın-yayında bu yönde bilgiler de yer aldı.
            Şimdi bazı devletlerde, devlet, ya da hükümet başkanlarını seçerken, etnik kimlik te dahil, adayları nekadar sıkı bir incelemeye tabi tutuldukları husunda bazı örnekler vermek istiyorum
            Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa olmak üzere, bazı devletlerde özellikle Başbakan, ya da Cumhurbaşkanı konumundaki kişler, bu makamlara gelmeden önce, o makamla ilgili bilgi, tecrübe ,liyakat gibi hususları tespit edilmeye çalışılırken, etnik köken de dahil, bütün bilgiler ortaya dökülüyor. Örneğin ABD Başkanı Obama’nın Müslüman olup, olmadığı çok tartışıldı. Ama o Hıristiyan olduğunu söyledi. Fransa eski Cumhurbaşkanı Nikolai Sarkozy’nin de, Macar asıllı Yahudi olduğu biliniyor.Bu gibi araştırmalardan kimse de alınıp, gocunmuyor.Bu noktada ben şu hususa özellikle vurgu yapmak istiyorum:
            Eğer özellikle Devleti Yönetenlerin, etnik kimlikleri bilinirse, mahzurdan ziyade, fayda sağlayacağı kanaatindeyim. Bu yöntem, Türkiye’de de uygulansa iyi olur
            Eğer böyle bir yöntem uygulanmış olsa, hiçbir yönetici, Türkiye’nin aleyhine, ama kendi etnik kökenindeki bir devletin, ya da bir Topluluğun lehine davranışta bulunmaya cesaret edemez.
            İmralı Adası’nda terörist başı Abdullah Öcalan ile ve BDP lilerle yapılan pazarlıklar, ve bu gibi faaliyetlerin son zamanlarda hızlandırılmış olması, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı, yasalara saygilı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile bir sorunu olmayan insanlarımızı yürekten yaralamaktadır.
            Türkiye’nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü korumak ve kollamakla yükümlü olan ve bu konuda namus ve şerefleri üzerine yemin etmiş olan Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan’nın bu konuda görevlerini yaptıklarını maalesef söyleyemeyeceğim
            Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü korumak ve kollamakla sorumlu olan ve bu konuda namus ve şerefleri üzerine yemin etmiş olan bazı AKP yöneticilerinin, bazı Milletvekillerinin ve özellikle de BDP Yöneticileri ile, Milletvekillerinin meselelere yaklaşım tarzını,yasalarımıza aykırı beyanatları ile, eylemlerini anlamak, tasvip etmek  te mümkün değil.
            Ve bizler Ülkemizin selameti açısından, geleceğimiz açısından, yasalarımızca suç sayılan fillerin nasıl ve niçin işlendiğini ve perde arkasını tahlil etmek ve tedbir almak zorundayız.
(Anayurt Gazetesi 25 – 26 – 27 – 28 - 29 Mart 2013 Pazartesi – Salı – Çarşamba – Perşembe - Cuma)
***
TÜRKİYE'NİN ETNİK KÖKENİ
(6-7- 8-9-10-11-12)
                                                            Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
TÜRKİYE'DE ETNİK NÜFUS DAĞILIMI ( 2011 )
            Sevgili Anayurt Okurları, Türkiye'deki etnik unsurların sayısını bilimsel olarak ortaya koymanın faydası şurada Örneğin çoğu kişi, Doğu ve Güneydoğu'daki vatandaşlarımızın çoğunlukla Kürt olduğunu sanır.Ama bu husus maalesef doğru değil.Bizim insanlarımızın genelde okuma araştırma alışkanlığı olmadığı, yetkililer de, araştırmaya dayalı bilgileri Halkımızla paylaşmadığı için, sürec aynen devam edip gidiyor.
            İnsanlarımız genel de okumayı araştırmayı sevmiyor ama, bu gibi konular da dahil, biliyormuş gibi her konu da, ahkam kesmeyi de, çok seviyor. Buna Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan'da dahil.
            Türkiye'nin etnik yapısı ile ilgili sayımı yapan Kurum; Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK Sonuç bilgiler vatandaşlarımızın, sorulara verdikleri kendi serbest beyanlarıdır, cevaplardır. Rakamlar şöyle:
            Etnik Kimlik            Nüfus                 Oran %
          -----------------           ------------------    ---------------
            Türk                        64 750 000           87.50
            Kürt                           7.400 000         10.00
            Arap                       740 000                 1.00
            Zaza                       370 000                  0.50
            Çerkes                   200 000                  0.27
            Laz                        200 000                  0.27
            Diğer                     340 000                  0.46
            Toplam                  74 000 000             100 00
            Bu verilere göre Türkiye'nin nüfusu 74 Milyon olarak kabul edilmiştir. Nüfusun % 87.5 i Türk tür. Etnik grupların toplamı,% 12.5 tir.
            Diğer başlığı altında verilen rakamda; Ermenilerin sayısı 60 000, Yahudilerin sayısı 25000, Rumların sayısı 1800 dür.
            % 10 Kürt nüfusun dağılımı içinde bir şeyler söylemek istiyorum. Bu gün Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana,  Mersin Antalya gibi Büyük Şehir statüsünde olan yerleşim yerlerinde çok sayıda Kürt nüfusun yaşadığı bilinmektedir. Tatil yöreleri de öyle . Bakın terör örgütünün başı Abdullah Öcalan ne demiş? Söylenen bu sözler, bazı gazetelerde de yer aldı
            Doğu ve Güneydoğu Kürtlere verilecekmiş, Batı’da ise, Kürtlerle, Türkler bir arada yaşayacaklarmış. Abdullah Öcalan ile, yandaşlarının böyle şeyler söylemesi, böyle taleplerde bulunmaları doğal karşılanabilir.
            Ama Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ile, AKP Kurmaylarının Anayasadan Türk ve Türklük ie ilgili maddeleri çıkarmak istemelerine, Türkiye Cumhuriyeti’nin Üniter yapısını bözma girişimlerine,
            Çoğunluk Türk nüfus ta olduğu halde, Türkleri azınlıkmış gibi gösterme gayret ve girişimlerine,
            Bu gibi konularda sessiz kalıp, Sayın Başbakan’ın yapmak istediği bu gibi çalışmalara itiraz etmeyen, tavır koymayan AKP Milletvekillerine,
            Açılım-saçılım çalışmaları ve verilen tavizlerle iyice cesaretlenen ve aklına gelen her şeyi pervasızca söylemekten çekinmeyen, Nevruz kutlamaları bahanesi ile zirve yapan bölücü faaliyetler ortada iken,
            Sayın Başbakan’ın sözlerine inanıp, hala alkış tutan, yaşanan rezaletleri görmek istemeyen saf vatandaşlarımıza ne demeli?
            Sayın Başbakan, BOP Eş Başkanı olmakla, yakasını Amerika Birleşik Devletleri’ne bir kere kaptırmış. Onların dediğini yapmaktan başka çaresi yok.
            Peki Sayın Başbakan istiyor diye, yaşananları görmezden gelip, Türkiye’nin bölünüp, parçalanmasına, göz mü yumacağız?...
            TÜRKLER 10 BİN YILDIR BU COĞRAFYADA VE TÜRKİYE İSMİNİ DE  BİZ VERMEDİK; İTALYANLAR KOYDU
            Çoğu kişi, Türklerin 1071 tarihinde Selçuklu Sultanı Alparslan’nın Muş’un Malazgirt ovasında, o zaman Bizans İmparatoru olan Romen Diojen’in 200 Bin kişilik ordusunu yenmesi neticesinde Anadolu topraklarına girdiğini sanır. Bu düşünce doğru değildir. Türkler çok daha önceden bu topraklara gelmişlerdi. Bu itibarla, Türklerin 10 Bin yıldır bu topraklarda olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuya ileriki bölümlerde ayrıca değineceğiz.
            Türkler 1071 yılından itibaren büyük kitleler halinde Anadolu topraklarına girmeye başladılar ve böylece, Anadolu’nun Türkleşmesi de tamamlanmış oldu
            1071 yılından itibaren Anadolu topraklarına büyük kitleler halinde giren Türkler, Oğuz Türkleridir. Anadolu’ya daha önce giren Türkler, başka boylardır.
            Romen Diojen’in 200 Bin askerine karşın, Alparslan’’ın 50 Bin süvarisi vardı. Taktik icabı, Alparslan’ın önce geri çekilip, sonrasında yeniden hücuma geçtiğinde, Romen Diojen’in ordusunda yer alan ve daha önce bu topraklara gelmiş olan Kıpcak, Kuman, Peçenek…gibi Hıristiyan Türk askerlerinin son anda, Alparslan’ın tarafına geçmeleri neticesinde, savaşın kaderi değişmiş ve savaşı Alparslan kazanmıştır. 
            Türkiye isminin İtalyanca olduğu bilim adamlarınca kabul edilmektedir. Bilimsel kaynaklarda 12 inci yüzyıldan itibaren Venedikli ve Cenovalı tacirlerle, diplomatların Turchia ve Turcomania ismini kullandıkları anlaşılmaktadır.
            Turchia; Türkiye, Turcomania ise; Türklerin yoğun olarak yaşadığı topraklar; Türk yurdu anlamına gelmektedir. Buradan Türkiye ismiini İtalyanların koyduğunu söyleyebiliriz.
            Dolayısıyla 1071 den sonra. Anadolu yarımadasının Türkiye diye anıldığını kabul edebiliriz
            Yani Türkiye ismini biz koymadık; İtalyanlar koydu.
            Dolayısı ile Anadolu yarımadası ismini; Türklerden aldı.
            Profesör Doktor Abdülhaluk Çay ise Turchia isminin çok daha önceleri 6 ıncı yüzyıldan itibaren  Bizans kaynaklarında rastlandığını ifade eder.
            Bu tabir ile;9 uncu ve 10 uncu yüzyıllarda İdil / Volga nehrinden Orta Avrupa’ya kadar uzanan bölge kastedilmektedir.
            Bu kullanımda Kafkasya bölgesi için Hazar Kaanlığı,ya da Doğu Türkiye’si,
            Arpat Hanedanının kurduğu Macar Devleti için, Batı Türkiye’si kastedildiği anlaşılmaktadır.
            Ama İtalyanların kullandığı ve bu güne kadar gelen Türkiye ismi ile, Anadolu topraklarının kastedildiğini bu vesile ile tekrar hatırlatmış olalım. Şu hususu da belirtmemiz lazım:
            Batılılar Türkiye’den bahsederken, burada yaşayan Halktan, hiçbir zaman Türkiyeli diye bahsetmemişlerdir ve hep Türk kelimesini kullanmışlardır.
            Erzincan - Lardusu, Elazığ – Palu, Bingöl – Solhan, Muş merkez gibi yerleşim yerlerinin Hunlardan kaldığını ifade eldim,
            466 yılında Ağaçeri Türklerinin,558 yılında Sabir ve Hazar Türklerinin doğu Anadolu’ya yayılarak yerleştiklerini,
            Abbasiler döneminde 8 inci yüzyıldan itibaren, Bizans’sa önlem amacı ile, Misis, Adana, Maraş ve Malatya’dan başlayarak,Erzurum ve Mardin’e kadar uzanan bölgede sugur denilen hatta, Türk boylarının aileleri ile yerleştirildikleri anlaşılmaktadır.
            Sözü edilen bu Türk nüfusun Anadolu^ya yayılması, ya da yerleştirilmesi, Alparslan ile Oğuz boylarının yoğun olarak Anadolu’ya girmelerinden, 800 yıl önce olmuştur.
            Bu bilgiler, Türklerin Anadolu’ya girişleri ve yerleşmeleri ile ilgili olarak, yakın tarihimiz olarak değerlendirilebilir.
            Ancak, bilimsel yeni bilgiler ve bulguların ışığı altında, Türklerin milattan yüzlerce, hatta binlerce yıl öncesinde, Anadolu’ya gelip yerleştikleri anlaşılmaktadır.
            Sümerlerin, Gutilerin de Türk oldukları yönünde  kuvvetli bulgular, bilgiler mevcuttur.
            Ayrıca Ön Türkleri, Turukkuları, Türgişleri, Sakaları ve onların kolu olan Karduları da saymamız lazım.Ama bu makalenin amacı,Türklerin Anadolu’ya bilinenden çok daha önceleri gelip yerleştikleri ve Kürtlerin de, bir Türk boyu olduğunu ortaya koymak olduğundan, fazla detaylara girmeyecğiz.
            İller bazında etnik kökeni ortaya koymaya çalışırken, ayrıca Kürtlerin etnik kökenini incelerken, bazı Türk Boylarının adını da, bu vesile ile açıklamış olacağım
            Arzu edenler, Prof Dr. Sayın Ali Tayyar Önder Hocanın kitabını alıp, diğer referans bilgilere, ve diğer araştırmacıların yazılarına da ulaşabilirler.
            Bu vesile ile, burada Prof Dr. Sayın Ali Tayyar Önder Hocaya ve Diğer araştırmacılara, sevgilerimi, saygılarımı, şükranarımı sunmak isterim
            TÜRK İSMİ NE ANLAMA GELİYOR?
            Şimdi de Türk isminin ne anlama geldiği, kimler tarafından konulduğu hususunda bir şeyler söylemek istiyorum:
            Yabancılar Türklerle ilgili ilk bilgilere, Milattan Önce 1583 yılında Çin kaynaklarında  rastlandığını ifade etmektedirler Bu aslında normal bir husus. Zira Türkler, Çinlilerle komşu idiler. Kaç bin yıldan bu güne kadar gelmiş olan Çin seddini, Çinlilerin Türk akınlarından korunmak amacı ile yaptıkları biliniyor..Ama buna rağmen Çinliler Türk akınlarına yine de engel olamamışlar. Zira Türkler, bu surları da aşarak, Çin içlerine akınlarını devam ettirmişler. Çinliler çareyi, Türk Han ve Hakanlarına cariye göndermek suretiyle, ya da cariyeleri onlarla evlendirmek suretiyle, ya da Han ve Hakanları, araya fitne sokarak, birbirlerine düşürmek suretiyle, Türk birliğini içten yıkarak, amaçlarına ulaşmışlardır.
            Bu hususu, günümüzdeki vatandaşlarımızın ders alması umudu ile özellikle vurgulamak istiyorum Bu gibi hususlar, bizim Millet olarak, en zayıf yanımızdır.
            Bizim bu zayıf yanımızdan düşmanlarımız her dönemde, bir şekilde istifade etmişlerdir Bu günde bu zaafımızın sıkıntılarını çekiyoruz.
            Çin kaynaklarında Türk ismi; Tik, ya da Turk olarak geçmektedir.Türk kelimesi aynı zamanda bir asalet unsuru olarak görülmektedir.
            Türk kelimesi ile, asalet sıfatı, iş olsun diye de, özdeşleştirilmiş değil. Türkler, düşmanlarına bile, her zaman adaletli davranmasını bilmişler, en kuvvetli zamanlarında bile, düşmanlarına karşı adaletli ve insanca davranmasını bilmişlerdir. Her halde bu özelliğinden dolayı olmalıdır ki Çinliler;Türk ismini, asaletli olmakla eş değerde tutmuş olmalılar.
            Türk kelimesi, olgunluk zamanı, Kemale erme, ya da kuvvetli anlamlarına da gelmektedir.
            Soyumuza, atalarımıza Türk isminin konulmasının da; adaletli, soylu, kuvvetli, olgunluk gibi özelliklerinden esinlenerek, yine yabancılar tarafından konulduğu hususu ağır basmaktadır.
            Eski Uygur Türkçesi’nde Türk kelimesi; güç, kuvvet anlamını da taşımaktadır.
            Kaşgarlı Mahmut’un 11 inci yüzyılda yazdığı Divan-ü Lügat-it Türk’te Türk kelimesi; bir meyvenin olgunluğa eriştiği bir zaman dilimi olarak ta ifade edilmektedir.
            Örneğin Türk üzüm odi; üzümün olgunluk vakti, ya da bir üzümün yenebilecek olgunluğa erişmesi için geçen süre anlamındadır.
            Türk yiğit; gençlik çağının ortası demek. Örneğin yaş 35; ömrün yarısı benzetmesi gibi
            Türk kuyaş odi; günün ortası gibi.
            Batılıların güç, kuvet ve azmi ifade etmek amacı ile;Türk Gibi Kuvvetli Sözünü, bir Ata sözü haline getirmişlerdir.
            Ayrıca Batılı Annelerin çocuklarını korkutup, uyutmak maksadı ile, Türkler geliyor diye ifadeler kullandıkları da bilinmektedir. Ama aslında Türkler korkutucu insanlar da değil.
            Batılılar Türk ismini;güçlü, kuvvetli anlamında kullansalar bile, bazıları Türkleri barbar olarak nitelemektedirler. Ve Türklere karşı, bir kin ve bir düşmanlık duymaları da, onlara atalarından kalan bir mirastır.
            Batılıların her vesile, altımızı oymaya çalışmaları da, bu günkülere, atalarından kalan bir mirastır. Bu itibarla bu gün de, bizlere karşı kurulan tuzak karşısında uyanık olmak zorundayız.
            Bu itibarla Türk olmak ve bununla övünmek, bize Atalarımızdan kalan bir mirastır. Tanrının bize bahşettiği, layik gördüğü bu üstün vasıfları, kimsenin elimizden almaya, ya da, Türklüğü, küçümsemeye, ya da aşağılamaya hiç hakkı yoktur.
            İster Dindar Müslüman kılığında olsun, ister başka kılıklarda olsun, Türk kelimesini ağzına almayan, Türk kelimesini kullanmamaya özel bir önem gösteren kişiler, kim olursa olsun, ne gibi söylemlerde, ya da ne gibi vaadlerde bulunursa, bulunsun, onlardan uzak durmamız lazım.
            Vatanseverliğimizden rahatsız olan, Türk Milliyetçiliğini ayaklarımın altına alıyorum diyen, bu Ülkeye bu Millete geçmişte hizmet etmiş kahramanlarımıza düşmanca bir tavır takınan, onları Milletimizin kalbinden silmeye, onları unutturmaya çalışan yöneticilerden uzak durmamız lazım
            Bizleri bölmeye, parçalamaya , Türkiye’nin altını oymaya, birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışan Bu gibi Kişiler, ya da Devletler, kim olursa olsun, bütün iyilikleri, meziyetleri kendilerinin olsun;bu gibilerden, her zaman uzak durmasını bilmemiz lazım
KÜRTLER KİMDİR?
            Örneğin Diyarbakırlı çoğu kişi, kendisini Kürt sanır. Ya da bazıları, Doğu ve Güneydoğu’daki yerleşim yerlerinde yaşayanları hep Kürt sanır. Bu husus doğru değildir. Burada Kürt olduklarını sananların bir Türk kolu olduklarını, isimleri ile vermeye çalışacağım.
            Bu konudaki temel sorun da, Toplumumuzda okuma ve araştırma merakının, yeterince olmadığı gibi, tarihimizi de bilmiyor oluşumuz
            Bu gibi nedenlerden dolayı, boşluğu, yabancı devletler doldurmaya çalışıyor ve Halkımızı birbirine düşürmek istiyor
            Zira başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batılılar, Kürt vatandaşlarımızı kışkırtarak, ayrı bir Halk olduklarını vurgulayıp, onlarla aramızı bozmaya, onları bizden kopararak, ayrı bir devlet kurmaları yönünde örgütlemeye çalışıyor.
            Bu noktada Kürt dosyasını açmamızın zamanlama açısından çok yararlı olacağını, özellikle vurgulamak istiyorum
            Kürtlerin şimdi olduğu gibi, daha Orta Asya’da iken de hayvancılıkla uğraştıkları, hayvanlarını otlatmak için, yazın yaylalara çıktıkları, kışın aşağılara indikleri anlaşılmaktadır.
            Ama yine şimdi olduğu gibi, eskiden de, genelde dağlık bölgelerde yaşadıkları da anlaşılmaktadır
            Bu gibi özellikleri göz önünde bulundurularak, Kürtlerin dağlarda karda dolaşırken, ayakkabılarının kart- kurt ses çıkarmasından esinlenerek, bazı kimselerin Kürt isminin buradan  konduğunu iddia etse de, bu yaklaşım doğru değildir.
            Kürtlerin dağlarda yaşadıkları doğrudur . İsimlerinin kart-kurtla bir ilişkisi olmasa da, karla bir ilişkisi vardır
            Kürt, Türkçe bir isimdir ve sıkıştırılmış kar anlamındadır. Yeni yağmış bir kara bastığınız zaman,kar çöker, sıkışır, ve ayak izleri kalır.İşin aslının bu olduğu anlaşılmaktadır.
            (Anayurt Gazetesi 30- Mart 2013 Cumartesi,(1-2-3-4-5-6) Nisan 2013 Pazartesi, Salı-Çarşamba-Perşembe,Cuma,Cumartesi)
            ***
TÜRKİYE'NİN ETNİK KÖKENİ
(13-14-15-16)
                                     Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE KÜRT KELİMESİ VE ANLAMI         
            Sevgili Anayurt Okurları, geçtiğimiz hafta Kürtler Kimdir başlığı altında, Kürt dosyasına bir başlangıç yapmıştık.. Bu gün kaldığımız yerden devam etmek istiyorum
            Kürtlerin bir Türk boyu olduğunu ve Kürt kelimesinin sıkıştırılmış kar anlamına geldiğini tekrar hatırlatmış olalım
            Bu yazı dizisini yeni okumaya başlayanlar eğer daha önce yazdıklarımı ekrana getirip okurlarsa,bundan sonrasını daha iyi anlarlar ve bir  bütünlük te sağlanmış olur
            Çoğunuz biliyorsunuz ama, bu işin nasıl yapılacağını, kısaca hatırlatmak istiyorum
            Google'da Anayurt Gzetesi-Ahmet Yalvaç yazılır ve enter tuşuna basırlırsa, daha önceleri yazmış olduğum bütün makaleleri ekrana getirebilirsiniz. Tabii ki bilgisayarınızda internet bağlantısının olması lazım.
            Kürtlerle ilgili en eski yazılı belgeler Elegeş  yazıtlarıdır Bu belgelere Yenisey yazıtları da diyoruz.
            Yenisey, Orta Asya’da Baykal Gölü’nün batı tarafında bir nehir. Elegeş Yazıtları’ da, bu nehrin kolları arasında bulunan bölgede bulunmaktadır. Bu belgelerin toplamı 32 adettir.
            Elegeş Yazıtları, Kürt Hakanı Alp Urungu’nun ölümü üzerine yazılmış bir ağıttır aslında. Böyle bir şey aslında ölen Türk hakanlar için de yapılan bir husustur.
            Ben çocukluğumda  Kahraman Maraş’ta kurucusunun adını taşıyan Kadir Ağa çiflik köyünde, bir Kürt Ağasının ölümü sonrasında, kadınların yaptıkları ilginç bir ağıda şahsen şahit oldum
            Yenisey Yazıtlarında Kürt Hakanı Alp Urungu için şu sözler yazılı: Yazı ve yer isimleri hep Türkçe. Ama eski Göktürkçe ile yazılmış.
            Men Kürt İlhan( Elkan) Alp Urungu  Altunlıg keşiğim bantım belda Yaşım tokuz kırk. Kanım, Elima, sizima,  yıda  bukmedim. Elime, yıda  aldırıltım Bu sözlerin Türkçesi şöyle:
            Ben Kürt İlhan Alp Urungu( Kürt İlinin Hanı). Altınlı okluğum sardım belime. Yaşım 0tuz dokuz.. İlime (Ülkeme), sizlerime ne çare doymadım. Hanım, İlim (den) ne çare ayrıldım dır
            Burada sözü edilen Kürt İlhan Alp Urungu; Göktürklerin Çin esaretinden kurtuluşunu anlatan Kürsat Destanı’nda adı geçen 40 kahramandan birinin adıdır.
            Şimdi bu noktada, Kürtlerim yaşadığı, ya da, gittikleri coğrafya hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
            Birinci husus Yenisey Yazıtları’nda Kürtlerin Baykal Gölü ile, Hazar Denizi’nin doğusunda kalan topraklarda yaşadıkları anlaşılıyor.
            Sonra Göktürk Devleti’nin dağılmasından sonra Kürtler, Hazar Türk Devleti’nin içinde yer alıyorlar. Hazar Türk Devleti’nin de yıkılmasından sonra Kürtlerin, Onogur Türkleri ile beraber, Anadolu’ya geldikleri anlaşılmaktadır.
            Yenisey Kürtleri Anadolu’ya gelirken, Hazar Denizi’nin güneyini takibetmişlerdir. İran’ın Kuzeyinde, Azerbaycan’da, Irak’ın Kuzeyi’nde, Ağrı, Van ve Kars gibi yörelerde yerleşmişlerdir. Ve bu yörelerde, diğer yerlere nazaran Kürt nüfus yoğunluğu daha fazladır. Bu yöreler, hem geçiş güzergahı üzerindedirler, hem de bu yöreler dağlıktır, onların yaşam tarzına ve hayvancılığa daha uygundur.
            Kürt isimli Yenisey Türklerinin torunları sonraları Türk Tobol Tatarları içinde Kurdak ismi ile anılmaya başlamışlardır.
            Şimdi de, Yenisey Kürtlerinin daha kuzeyden Avrupa’ya uzanan kolu için, bir şeyler söylemek istiyorum
            Elegeş Anıt Taşları bundan 1300 yıl önce yazılmıştır. Yani 7.inci yüzyılda. Bundan sonraki tarihte Kürt isminden 830 lu yıllardan itibaren başka yerlerde de bahsedilmeye başlandığın görüyoruz
            Karadeniz’e bağlı olan Azak Denizi’ne akan Don ve Dinyeper Nehirleri arasında kalan bölge ile, Karpat Dağları’nın eteklerinde, daha güneyde ise; Tuna Nehri boylarında yaşayan ve adına Kürt denen, bir Türk Boyu’ndan  bahsedilmektedir.
            Bizans İmparatoru Konstantin  Porfirogenatos, 950 yılında yazdığı İmparatorluk İdaresi kitabında; Macaristan Devleti’ni kuran 7 Türk Boyu’ndan birinin Kürt olduğunu söylemektedir.
            Bizans İmparatoru Kürt isminin; kar çığı anlamına geldiğini de, açık bir şekilde ifade etmektedir.
            Macarlar Hun Türkleridir. Avar-Cücen Türkleri de Macaristan’ı kuran Türk Boyları’ndandır. Daha sonraki yıllarda Avar- Cücen Türkleri’nin İstanbul’u Bizanslılardan almaya geldiklerini tarihten biliyoruz
            Macarlar 3. üncü ve 4 üncü yüzyıllarda Anadolu’ya 3 defa girip çıkmışlardır. Dolayısı ile, Macarların Anadolu’ya giriş ve çıkışlarında Kürtlerin bir kısmının bu topraklarda kaldığnı da söyleyebiliriz
            Diyeceğim şudur:
            Kürtler’ini,1071 Malazgirt Zaferi’nin kazanılmasından çok daha önceleri, Anadolu’ya giriş yaptıkları anlaşılmaktadır.
            Hazar Türk Devleti’nin dağılmasından sonra, bu Devletin içinde yer alan Yenisey Kürtleri’nin Hazar Denizi’nin güneyinden ve kuzeyinden, Batıya doğru göç ettiklerini, Avrupa’ya ve Anadolu’ya geldiklerini de yukarıda vurguladık
            Ama Yenisey Kürtleri’nden önce, başka Kürt ve Türk Boyları’nın da, çok daha eski tarihlerde, Anadolu’ya gelip yerleştikleri anlaşılmaktadır.
            Bu makalenin asıl amacı, Kürtlerin bir Türk Boyu olduğunu ortaya koymak olduğundan, bu özet bilgiler ile yetineceğiz. Ama İller bazında etnik yapıyı incelerken, bu eski Türk ve Kürt Boylarının bazılarının isimlerini de açıklayacağız
            Türklerin ve Kürtlerin bu coğrafya’ya gelip yerleşmeleri MÖ 15 Bin yılına kadar dayanmaktadır.
            Konumuz daha çok, Kürtlerin geçmişini ortaya koymak olduğundan, şimdi Anadolu’da Kürt ismi ile anılan, ama Halkı Türk olan bazı yerleşim yerlerinden bahsetmek istiyorum
            Örneğin Kürtköy(Silifke)( yeni adı Pelitpınarı),Kürtleravşarı,Süsükürtleri ve dört köy oluşturan Kürtü Oymağı( Kahramanmaraş), Küçükkürtler(Aydın), Kürtderesi(Çine-Aydın), Kürtköy(Uşak), Kürtler(Mut-Mersin), Kürtevci(Akdağmadeni), Kürtalp(Ankara) Kürtler Mahallesi(Tunges, Yusufeli, Artvin)(yeni adıYukarıyamaç)
            Kürt kelimesinin ne anlama geldiği konusunda en eski kaynaklardan biri de, 1073 yılında tamamlanan ve Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı;Divanı Lügat İt Türk tür.
            Kürt kelimesi genelde sıkıştırlmış kar anlamına geliyor ama, daha başka anlamları da vardır.
            Kürt kelimesi, dallarından kamçı, yay, değnek yapılan kayın ağacı anlamına da gelmektedir. Şaman geleneğinde kayın ağacı kutsal bir ağaçtır.
            Kayın ağacı, eski Türkler arasında erkeklik timsali olarak ta görülmektedir. Ve kayın ağacının bir adı da, Kürt tür. Bu nokta da bir ilave yapmak istiyorum;
            Diyarbakır Büyük Şehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Kürtlerin; kendilerinin bir sembolü olduğu anlaşılan meşe ağacı için de, bir şeyler söylemişti
            Kastettiği, Türkiye’yi yönetenlerdi ve şu argo sözleri sarf etmişti: Meşe ağacının dalları birilerine mi battı?
            Ben burada kayın ağacı ile, meşe ağacı arasında bir bağ kurmak istiyorum da, onun için bu konuya girdim. Meşe ağacı da, kayın ağacı gibi, sağlam ve dayanıklı bir ağaçtır. Ayrıca meşe ağacının kökleri de çok sağlamdır.Sobalarda yakmak için aranan bir odun tipidir.
            Buradan kayın ağacından başka, meşe ağacının da, Kürt anlamında kullanıldığını var sayabiliriz.
            Divanıı Lügat İt Türk te Kürt kelimesi sert ses iması gibi kullanıldığı örneğı de vardır. At arpayı kürt kürt yedi gibi
            Ama Kürt kelimesinin genel anlamının; dağlık alanlarda, karlı yerlerde yaşayan dayanıklı bir insan tipi ve sıkıştırılmış kar anlamında kullanıldığını, burada, tekrar hatırlatmış olalım
            KÜRTLERE BU İSMİ KİM KOYDU?
            13 üncü yüzyıldan kalma ve Uygurca yazılış olan Oğuz Kaan Destanı’nda; Orta Asya’da Tanrı Dağları’nda yüksek kesimlerde karlı bölgelerde yaşayan Karluk / Karlık Türklerine bu adın Oğuz Kaan tarafından verildiği yazılı
            Yine Orta Asya’da yaşayan Kürdak Türklerine bu isim;soğuk bölgelerde yaşadıkları için, Sibibirya’ya adını veren Sibir / Sabir Türkleri tarafından verilmiştir.
            Kürdakların yaşadığı Tabarkay Dağları’nın güneyinde Kürte Kar diye adlandırılan bir Oba vardır. Buradan Kürt ile kar arasında bir ilişki olduğu görülmektedir.
            Ayrıca Türk Han ve Hakanlarına ait olan, Kürt ve kar ile ilişkili anlam taşıyan bir çok kışlak da vardır.
            Örneğin Timur’un( 1336-1405) Afganistan’da Herad Çayı’nın yakınında Kürt Neşin( Kurt Konağı ) bulunmaktadır.
            Oğuz Kaan Destanı’nda, Türk Olcay Han’ın kışlağının adı, Kürt Tag dır
            Bu örneklerde görüldüğü gibi, Afganistan, Türkmenistan, Horasan gibi bir çok yerde, Kürt adını taşıyan çok sayıda yerleşim yeri vardır.
            Kürt kelimesinin Arapçadaki çoğulu ekrad dır.Ayrıca 10 uncu yüzyıl ve sonrasında, Osmanlı Yönetimi ile, Arap tacirler, Kürt kelimesini konar-göçer ve dağlık alanlarda yaşayan Türkmen Boylar olarak adlandırmışlardır.
            Özetlememiz gerekirse; Kürtlerin bir Türk Boyu olduğu, örnekler ve tarihi belgelerle ortadadır
            (Anayurt Gazetesi 8-9-10-11 Nisan 2013 Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe)
            ***
TÜRKİYE'NİN ETNİK KÖKENİ
(20-21)
                                                      Mak.Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili Anayurt Okurları, önceki yazımızda  Macaristan,Slovakya ve Römanya'da Kürt isimli bazı yerleşim yerleri ile, ova ve akarsu isimlerinden örnekler vermiştik. Bu gün de kaldığımız yerden devamla, Anadolu'daki Kürt adı ile anılan yerleşim yerlerinden ilave örnekler vererek, Türk ile Kürt'ün aynı çoğrafyalarda birlikte yaşadıklarına örnekler vermek süretiyle,her iki halkın aynı soydan geldiklerine vurgu yapmaya çalışacağız.
            Bu arada İller bazında Türk ve Kürt Boyları'nın hakkında açıklamalarda bulunmaya çalışacağız. Bu vesile ile Türk ve Kürt vatandaşlarımızın çoğu, hangi boydan gelmiş olduğunu da öğrenmiş olacaktır
            Prag Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof Dr Yusuf Blavkoviç Çekoslovakya’da 10 köyün isminin Kert-Kürt olduğunu açıklamıştır. Ve buralarda yaşayan halk, Macaristan’ı kuran Türk Boylarındandır demiştir.
            Prof Dr Yusuf Blavkoviç, Kert-Kürt kelimelerinin kar çığı anlamına geldiğini ifade etmektedir Bu gibi beyanlara, Yenisey Kürtleri ve Orta Asya’daki bir çok yerleşim yeri ve Hakan kışlaklarının adının Kürt, ya da Kürt ile başlayan isimler olduğunu önceki makalelerde de, belirtmiştim
            Ordinarius Prof Dr Z.V. Togan’da yaptığı araştırmalarda, Orta Asya’da Kürt ismi ile anılan Halkın, Türklerin bir boyu, ya da oymağı olduğu gerçeğini tekrarlamaktadır.
            Sayın Togan bir zamanlar Afganistan’ın Kuzey’inde, Karluk Türk Devleti’nin bulunduğunu ve bu gün de Karlukluların yaşadığı bu alan içerisinde;Doğu  Buhara’da  Kend-i Kürt ( Kürt kenti, Kürt köyü) bulunmaktadır. Ve burada yaşayan halk, Karluk Türkleri dir.
            Karluklular 1917 yılında Çarlık Rusyası’nın yıkılmasından sonra, Türkistan milli hareketinin başlatılmasında önemli bir rol oynamışlardır.
            Sayın Togan, Karlukluların Kend-i Kürt köyünde toplanan milli kongreye bizzat katılmıştır
            Karluklular konusuna önceki yazılarımızda da değinmiştik
            Kürtlerin tarihte Kardu,Korduk, Kurtuk, Gortuk, Kurtu, Kirti, Kürdak diye de adlandırıldıklarını burada tekrar hatırlatmış olalım
            Türkiye’de bu adlar ile anılan çok sayıda yerleşim yeri mevcuttur. Bir kaçını hatırlatmak için tekrar yazmak istiyorum
            Örneğin Kardı adlı köyler:
            Yeni adı Ağaçkonak- Adıyaman. Afyon-Sandıklı’da  Mardin-Savur’da Kardı Köyleri,       Kardu adlı köyler:
            Diyarbakır- Çermik’ te Kardu, Trabzon-Akçaabat’ta Gardı Mera köyleri
            Diyarbakır-Kulp’ta , Erzurum-İspir’de, Sivas-Suşehri’nde Karduk adlı köyler. Bu köyler, Hortık diye de adlandırılmaktadır.
            Diyarbakır-Merkezde,,Malatya-Pötürge’de ,Siirt-Beşiri’de Kurtuk adlı köyler
            Urfa- Yaylak’ta Kurtuk Ülya ve Kurtuk Sülfa köyleri
            Trabzon- Maçka’da Hortık Obi Bala ve Hortuk Obi Vasat köyleri
            Bu gün bu gibi yerleşim yerlerinin en azından bazılarının adları değişmiş olabilir.
            Türkiye genelinde adları değiştirilen bu gibi bazı yerleşim yerlerinin eski ve yeni adlarına, , yazının ileri bölümlerinde ayrıca değinmek istediğimi, burada belirtmek istiyorum.
            Adlları değiştirilen bu gibi yerleşim yeri isimlerinin özbeöz Türkçe kelimeler olduğunu, ve bu gibi gereksiz isim değişikliklerinin, tarihimizle aramızdaki bağı kopardığını, eski bilgilere ulaşmamızı zorlaştırdığını, bu vesile ile de hatırlatmış olalım.
            ANADOLU’DA SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE TÜRK-KÜRT KAYNAŞMASI
            Buraya kadar, Kürtlerin bir Türk boyu olduğunu ve Anadolu’da, Macaristan’da Orta Asya’da, İran^’da…Türk’ün var olduğu coğrafyalarda, hep birlikte, yaşadıklarını ortaya koymaya çalıştık
            Türk’ün yaşadığı coğrafyada, Kürt’ün de olduğunu, Türk’ün yaşamadığı bir coğrafyada, Kürt’ünde olmadığını, özellikle vurgulamaya çalıştık
            Bu yeni başlık altında, Türk-Kürt kaynaşması ile, daha da nasıl ayrılmaz bir bütün olduğumuzu ortaya koymaya çalışacağım
            1071 tarihinde Selçuklu Sultanı Alp Aslan’ın ordusunun Muş’un Malazgirt ovasında, Bizans İmparatoru Romen Diojen’in ordusunu yenmesi ile, Türklerin büyük kitleler halinde Anadolu’ya gelip yerleştiklerini ve bu tarihten sonra Anadolu’nun adının Turchia, olarak kaldığını ve bu topraklara Turchomania ( Türk toprakları, Türklerin yoğun olarak yaşadıkları yer ) dendiğini ve bu ismin İtalyanlar tarafından konulduğunu da, daha önceki yazılarımda belirtmiştim
            Anadolu’da 1071 den önceleri de Türk Boyları’nın yaşadığını,Türklerin bu topraklara gelişinin, Milattan Önce 10 Bin-15 Bin Yıl öncesine kadar dayandığını, bu vesile ile, tekrar hatırlatmış olalım
            1071 tarihi itibarı ile Anadolu’ya gelen Türkler, genelde Oğuz Türkleri dir. Oğuz Türkleri, önce Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerini yurt tutmuşlardır.Bu itibarla bu gün, bu bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlarımızın soyunda, evlilik yolu ile birleşmelerde de, Oğuzluk vardır.
            Oğuzların bu bölgelerde kurdukları Beylikler şunlardır:
            1 – Erzurum- Bayburt, Tercan, İspir ve Oltu gibi yörelerinde;SALTUKLAR
         (1072 – 1202)
            2 – Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar’da; MENGÜCEKLER(1080-1228)
            3 – Bitlis ve Erzen’de; DİLMAÇOĞULLARI(1084-1393)
            4 – Van, Malazgirt, Ahlat, Erciş,Adilcevaz, Eleşkirt, Tatvan, Silvan ve Muş’ta; SÖKMENLİLER(Ahlat Şahlar(1110-1207)
            5 – Diyarbakır’da; YINALOĞULLARI(1098-1183)
            6 – Harput, Palu, Çemişkezek, Arabgir’de; ÇUBUKOĞULLARI(1085-1113)
        7 – Doğu ve Güney Doğu Anadolu Harput, Palu, Siirt, Diyarbakır, Harran, Halep,Silvan,Malatya,Mardin,Hami’de;ARTUKLAR(12-15 inci yüzyıl)
        8 – Bayburt, Kayseri, Sivas,Maraş, Elbistan, Ankara, Çankırı,Çorum, Amasya,Tokat, Ünye ve Bafra’da;DANİŞMENDOĞULLARI(1097-1178)
        9 – Diyarbakır Harput, Tunceli’de ;İNALOĞULLARI(1095-1195)
       10 – Kastamonu ve çevresinde; ÇOBANOĞULLARI
       11 – İzmir ve çevresinde; ÇAKABEY
       Bu beyliklere ilaveten Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde; KARAKOYUNLU VE AKKOYUNLU gibi Deyletler de hüküm sürmüştür(1365-1496)
        Burada yerleşik 9 Beylik ve 2 Devletin Türkmen halkı, bu gün buralarda yaşayan ve Kürt diye adlandırılan halkın ataları arasındadır.
        Sonuçta şunu söyleyebiliriz: SAKALAR ile başlayıp, AKKOYUNLULAR’a kadar geçen 2200 yıl boyunca Türkler, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da var olmuşlardır.Bu itibarla bazılarının buraları, Kürt Bölgesi olarak tanımlamaları yanlış, ya da maksatlıdır
        KÜRT KÜLTÜRÜMDE TÜRK ÖĞELER
        Kürtlerle Türklerin gelenek ve görenekleri arasında büyük benzerlikler vardır.Bu husus, Türklerle Kürtlerin aynı soydan geldiklerinin başka bir kanıtıdır.Bu benzerliklerden bazıları şunlardır:
            24 lü idari toplu düzen, 12 hayvanlı eski Türk takvimi,Al karısı,Atalar,Yersu,Ateş, Kültü,destan nitelikleri, atasözleri,bilmece,tekerlemeler,cirit,sinsin,aşık oyunları, halk müziği dize yapısı,Nevruz, özbeöz Türkmen renkleri olan sarı,kırmızı ve yeşile tutkunluk, bunlar hep, ortak noktalardır.
            DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ’NDE TÜRKMENLER TARAFINDAN KURULMUŞ YERLEŞİM YERLERİ
            Artvin İli:
            Kobak; Yusufeli’nde köy.Kumanca’da  Kobak, bir şahıs ismi
            Bec-Avul;Köy( Merkez). Bu isim, Başkurt, Tabin kabilesinde bir oymak adı.
            Makaret; Mahalle yöre adı. Yusufeli’ndeki Hers ve Uskum köyleri,Başkurt Yumati oymağındandır.. Anlamı;kısa,bodur olan genç adam demektir.
            Bakad; Şavşat’ta bir yaylanın adı. Mikelet köyü;Ongurlarda bir şehir adı
            Hamrut / Kamrurt; Yusufeli’nde bir köy.Zevikal Köyü’nde bir mezra adı.Başkurt-Nogay Yolu kabilesinde, Tabın’a bağlı oymak.
            Hıva / Hive;Ardanıç’ta bir köy.Bu kelime,bir Türk Boyu ismidir.Bu isimde Orta Asya’da bir şehir vardır. Ve bu isim, aynı zamanda, bir Hanlık adıdır.
            Suvet; Merkeze bağlı bir köyün adı Bu isimde Hazar Türklerinde bir köy vardır..Divan-ı Lügat it Türk’te bu kelime;hayvanı sulamak için yalak anlamındadır.
            Oker;Yusufeli’nde bir köy.Bu kelime, bir Türkmen insanının ve bir aşiretin ad
            Okar at;alnında beyazı olan at demektir.
            Daba;Şavşat’ta bir köyün adı.Bu, Kırgızlarda bir oymağın adı.
            İtik;Yusufeli’nde bir Mezranın adı.
            Etkinis Bucağı; Koman kökenli bir isimdir. Ve köpek anlamına da gelir.
            Haravul / Kara-avul; Ardanıç’ta bir köy ismi.Bu isim, Ensari Türkmenlerinin bir boyudur.
            Oğdar;Yusufeli’nde bir köy.Oğdar, ya da Oktar,Türkçe bir erkek adıdır.Ve Hun Beylerinden Rıza’nın kardeşidir.

            (Anayurt Gazetesi 22-23 Nisan 2013 Pazartesi-Salı)

TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?.. (B)

TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?
(B)
(1-2-3-4-5-6)
                                   Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            SAYIN BAŞBAKAN'IN YAPTIĞI, YAPMAK İSTEDİĞİ HUSUS; ANAYASAL BİR SUÇTUR...
            Sevgili Anayurt Okurları, neyden bahsettiğimi anlamış olmalısınız;geçtiğimiz son hafta içerisinde, İmralı Adası'ında terörist başı Abdullah Öcalan ile, Hükümet Yetkilileri arasında yürütülen pazarlık görüşmelerinin bazı detaylarının Milliyet Gazetesi'nde yayınlanması ile başlayan toplumdaki gerilim ile, Başbakan Sayın Tayyip Erdğan'ın yapılanları savunmaya yönelik söz düellesu ve bazı kesimlere tehditler savurması hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
            Milliyet gazesi'nde  yayınlanan bu haberi diğer gazetelerde manşetlerine taşıyarak, Toplumun değişik kesimlerine haberin ulaşmasını sağlamışlardır. Bu haberin ortaya çıkmasından bu yana, Televizyon kanallarında da, kendi siyasi eğilimlerine bağlı olarak lehte, ya da aleyhte yayınlar; yorumlar, yönlendirmeler yapılmaya başlanmıştır.
            Bu görüşmelerin bir şekilde yazılı ve görsel basında yer almasından ve Toplumun tamamının bilgilenmiş olmasından en fazla telaşlanan, en fazla rahatsız olan kişi ise, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Durumu Takke Düştü Kel Göründü diye de özetleyebiliriz
            Terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeleri; İleri demokrasi kılıfı ile, sözde akan kanı durdurmak bahanesi ile,Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması, vatan topraklarının bölünüp parçalanması ile sonuçlanacak  tavizlerin verilmesi, pazarlıkların yapılması diye de adlandırabiliriz.
            Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 4 ana maddesinin değiştirilmesine yönelik çalışmaların, ya da bu maddelerin etrafında dolaşılarak, Türkiye’nin üniter yapısını bozacak nitelikte değişikliklerin yapılması talebinin de, terörist başı Abdullah Öcalan’dan geldiği ve ısrar edildiği anlaşılmaktadır.
            Bu itibarla bu şartlar altında, yeni bir Anayasa hazırlamak ve bunu oylamaya sunmak, ya da refaranduma sunmak, asla doğru bir şey değildir. Bu nedenle Türkiye’de yeni bir siyasi denge oluşuncaya kadar, bu gibi çalışmalar derhal durdurulmalıdır.
            Bu noktada nihai hedefi belli olan ve Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına neden olacak bu gibi görüşmeleri yapan ona destek olanlar; başta Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, MİT Görevlileri, BDP Milletvekilleri bir Anayasa suçu işlemişlerdir ve işlemeye devam etmektedirler Bu gibi girişimlerin şimdi olmasa da, ilerde hukuki gereği mutlaka yapılacak, ve siyasi sonuçları da mutlaka olacaktır.
            Sayın Başbakan bu görüşmelerin içeriğine değil de, nasıl sızdırıldığına çok sinirleniyor ve köstebeği bulmaya çalışıyor!...
            Herkese şu hususu hatırlatmak isterim Günümüzde yanlış iş, yanlış hesap maalesef gizlenemiyor mızrak çuvalda gizlenemez hale gelince, yanlış işler, yanlış hesaplar bir şekilde ortaya çıkıyor.Bu konu da ustalık dönemine geçmiş olmak ta işe yaramıyor.
            Sayın Başbakan suç üstü yakalanmıştır. Yapılmak istenen işin savunulacak bir yönü yoktur. Sayın Başbakan’ın bu işin üzerinde duran basın mensuplarına, sivil toplum örgütlerine ve bazı vatandaşlarımıza duyduğu öfkeyi ise, suçluluk psikolojisi le, yapılanların örtbas edilmesine yönelik savunma ihtiyacı ve oy kaybını önlemeye yönelik girişimler olduğunu da söyleyebiliriz.
            Şimdi konunun daha iyi anlaşılması için, Sayın Başbakan’nın konuşması ile, terörist başı Abdullah Öcalan’nın taleplerinden bazı örnekler vermek istiyorum
            4 Mart 2013 Pazartesi. Bazı gazetelerde yer alan haber. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan Balıkesir’de Sivil Toplum Örgütleri ile yaptığı kahvaltılı toplantıda, bir gazinin terörist başı ile müzakereler yapılmasından çok rahatsızız demesi üzerine ,çok sinirlenmiş ve şöyle demiş:her önüne gelen gazi derneği, şehit derneği kuruyor diye fırça atmış. Şimdi soruyorum bu, doğru bir iş mi?
            Çocuklarına askerlik yaptırmayan, daha doğrusu bedel ödeyerek çocuklarına vatan hizmeti yaptırmayan bir Başbakan; bir gazinin, bir şehit ailesinin duygularını nasıl anlayabilir?
            Vatan hizmeti kutsal bir görevdir. Gazilerimize ve vatan için evlatlarını kaybeden şehit ailelerine, kırıcı, rencide edici sözler yerine, daha yumuşak, daha teskin edici sözler kullanamaz mıydı? Aslında Sayın Başbakan bu gibi hoş olmayan hareketleri hep yapıyor.
            Sayın Başbakan aynı toplantıda bu defasında da, yine basın mensuplarına hakaret edercesine çatıyor, onları barış sürecine müdahale etmekle suçluyor. Şimdi soruyorum;Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik faaliyetlere destek olmak;barış süreci mi ki, bu konu da kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıkları Halkımıza duyuran gazeteciler, suç işlemiş olsun?...
            Eğer Balıkesir’de kahvaltılı nalum toplantıda fırçayı yiyenler, anında toplantıyı terk etselerdi, daha doğru bir hareket yapmış olurlardı
            Abdullah Öcalan’ın basına yansıyan sözlerinde bazıları:
            Biz İltidarı AKP’ye altın tepsi içinde sunduk. Ne affı?... Türkiye’de rejim değişecek, Kürtler bağımsızlığa kavuşacak, hapistekiler de serbest kalacak Abdullah Öcalan, yandaşlarına şu mesajı da vermeyi unutmuyor:Şimdilik özerklik işimizi görür, kimseyi kuşkulandırmayın Sonrasında bağımsız bir Kürt devleti…
            Şimdi soru şu: bu gibi insanlarla barış nasıl sağlanacak?...
            SAYIN BAŞBAKAN’IN KENDİNDEN İSTENENİ YAPMAKTAN BAŞKA BİR ÇARESİ MAALESEF YOR
            Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ne kadar bariş ve demokrasiden, insan haklarından bahsederse etsin;yapılmak istenenin bir Truva Atı olduğu anlaşılmıştır.Ve tüm bu işler Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik hareketlerdir ve perde arkasında Amerika Birleşik Devletleri vardır. İmralı Adası’ında terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan pazarlıkların arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğu da anlaşılmıştır.
            Nihai hedefi Türkiye’yi bölüp parçalamak olan bu tğr faaliyetlerin BOP kapsamında yürütüldüğü de artık örneklerle görülmüş ve anlaşılmıştır. Ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da bu projenin Eş Başkanıdır. BOP’ta Eş Başkan olduğu, Sayın Başbakan’ın klendi ifadesidir. AKP’nin BOP kapsamında Amerika tarafından kurdurulup, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da desteklenip, Başbakan yapılması da, BOP kapsamında olmuştur. Bu hususun doğruluğu da, zaman içerisinde yaşanan ve gelişen olaylardan anlaşılmıştır.
            Bu itibarla Sayın Başbakab’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin talebini yerine getirmekten başka bir çaresi yoktur. Ama Halkımız sadece Sayın Başbakan’ı kurtarmak adına, Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına göz yummak zorunda değildir.
            Sayın Başbakan bundan sonrasında BOP Eş Başkanlığından ayrılmak istese bile, böyle bir şey maalesef mümkün değildir. Aksi bir durumda Sayın Başbakan Amerika Birleşik Devletleri tarafından anın da alaşağı edilir.BOP Eş Başkanlığı, Sayın Başbakan’ın kendi tercihidir.
            Eğer Sayın Başbakan bir yolunu  bulup, Başbakanlıktan ayrılmanın yollarını düşünmeye başlarsa, başka bir siyasi oluşum olursa belki az bir hasarla kurtulabilir.
AKP MİLLETVEKİLLERİNE DÜŞEN GÖREV
            Ben Şahsen AKP’nin içinde de, vatansever Milletvekillerinin olduğunu biliyorum. Millet vekili seçilmek, akabinde Bakan olup hizmet vermek umudu ile, AKP saflarında yer almış insnlar olabilir. Ama ben AKP’nin içinde de, Sayın Başbakan’nın tutumundan ve nihayetinde basına yansıyan PKK-Hükümet görüşmesi ve pazarlıklarından rahatsızlık duyan çok sayıda Milletvekilinin olduğu söyleniyor. Bu sayının 40 kadar olduğu basında yer aldı. Ama gerçek sayının 68 olduğunu söyleyenler de var. Bu son rakam bana daha doğru gibi geliyor. Zira şu anda AKP’nin içinde57 Merkez Sağ kökenli Milletvekilinin olduğu söyleniyor. Durum böyle olunca 68 sayısı daha mantıklı geliyor. Demek istediğim husus şudur
            Eğer beklendiği üzere, bir gurup Milletvekili AKP’den kopar, bağımsız olurlarsa, Anayasa oylamasında, toplam 330 sayısına da, ulaşılamaz Böylece yapılmak istenen yasal değişiklik te yapılamaz;Türkiye’de bu vesile büyük bir beladan kurtulmuş olur.
            Böyle bir durumda Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da büyük bir yükten, büyük bir sorumluluktan kurtulmuş olur.
            Zira böyle bir durumda, Amerika Birleşik Deletleri’ne çok zorladım ama, başaramadım der, ve böylece sorumluluktan da, bir şekilde sıyrılmış olur. Böylesi bir durum, Sayın Başbakan için daha hayırlıdır.
            SAYIN BAŞBAKAN TOPLUMDAKİ UYANMAYI GÖRMELİ VE İNADINDAN VAZ GEÇMELİ
            Sayın Başbakan yaşananlardan, bazı yazılı ve görsel basını ve mensuplarını sorumlu tutsa bile, bu doğru değil. Zira çoğu kesim Sayın Başbakan’ın herkesi azarlamasının doğru olmadığını yazıyor ve söylüyor ama, Sayın Başbakan bu söylenenleri hiç dinliyor mu? Sonun da bazı insanlar düşük eğimli olsalar bile, olup bitenleri anlıyor ve bu yüzden desteklerini çekiyorlar.
            Sayın Başbakan her zaman kömürle, çeşitli gıda ve para yardımı ile yoksul, Dindar ve düşük eğitimli bazı vatandaşlarımızın oylarını almaya devam edeceğini sanıyorsa, bu konuda da, yanıldığını söylemek zorundayım Bu yöntemin  bu güne kadar etkili olduğunu söyleyebilirim ama bundan sonrası için bir şey söyleyemem. Buna sebeb te, Sayın Başbakan’ın kendisi.
            Herkesi aptal yerine koyar, bildiğini okumaya devam edersen sonuçlarına da katlanmalısın
            Habur’da teröristleri bayram havası içinde kim karşıladı?
            Oslo’da, İmralı Adasında teröristlerle pazarlıkları kim yaptı?
            Tğrk Milliyetçiliğini, Kürt Milliyetçiliğini, Arap Milliyetçiliğini kim ayaklarımın altına alıyorum dedi?
Siz bir Başbakan olarak buna bir kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz, Türkiye’nin menfaati için bunu söylemek zorunda olduğunuza vurgu yapmak istemiş olabilirsiniz. Ama ya sade vatandaş bunun doğru olmadığının farkına varır, ya da, seni ayağımın altına alır ezerim şeklinde anlarsa, o zaman ne yapabilirsiniz.Sizin aptal yerine koyduğunuz sade Halk bir ayaklanırsa,bunun önünde hiçbir kuvvet duramaz!.
Türkiye’yi Suriye bataklığına kim soktu?
Gaziantep, Şanlı Urfa, Akçakale ve Güney sınırımızdaki diğer yerleşim yerlerinde yaşanan Suriyeli krizi,güvenlik sorunu, ticaretin durmasının ne anlama geldiğini, diğer yerlerdeki insanlar uzakta oldukları ve yandaş basında üzerinde durmadığı için, fazla etkilenmemiş olabilirler ama, sınırımızda yaşayan bu insanlarımızın sade, ya da değil, olup bitenleri görüp anlamadığını mı sanıyorsunuz?
            Ama vurgulamaya çalıştığım üzere, bütün vatandaşlarımızı rahatsiz edecek çok hatalar yapıyorsunuz
Millet işsiz, aç perişan iken, Suriyelilere onca masrafı, kim yaptı?
            Türkiye’yi Suriye!ye  mudahale etmek için sürekli kışkırtan, siyasilerin sürekli sırtını sıvazlayan;aslansın, kaplansın diye yağlayıp ballayan Amerika Birleşik Devletleri mi, yoksa diğer Batılı devletler mi karşıladı, 100 Milyonlarca masrafı? Hayır, yoksul Türk Halkı karşıladı…
Seyahatlerinizde kullanmak için Milyar Dolarlarla ifade edilen lüks uçak filosunu siz kurdunuz
Bütün bunları da mı basın mensupları, ya da başka birileri yaptı?
Eğer birileri bu Milleti aptal yerine koyarsa, aptal yerine konanlar, bir gün beklenmedik bir zamanda bir tokat atarlarsa, hiç kimse şaşırmasın!
           DİYANET İŞLERİ BAŞKANINA VE CAMİ İMAMLARINA MARUZATIMDIR…
            Öncelikle Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr Sayın Mehmet Görmezler için bir şeyler söylemek istiyorum Sayın Hocam, insanlarımıza Suriye’ye yiyecek, içecek, gibi gıda maddeleri ile,giyecek temizlik maddeleri…vs,gibi ihtiyaç maddeleri göndermek istediğinizi belirterek, Halkımıza yardım çağrısında bulundunuz.İhtiyaç maddeleri ile dolu olan ve Suriye sınır kapısında bekleyen16 Tırın görüntülerini televizyon ekranlarında gördük Bizim Milletimiz yardım severdir, düşkünlere yardım etmeyi her zaman sever. Böyle bir husus, İslam Dini’nin de bir gereğidir. Bu açıdan baktığımızda, yaptığınız doğru. Ama Türkiye’yi durup dururken Suriye’nin işlerine karıştıran, emperyalist devletlerle birlikte hareket eden, bu itibarla hem Türk Halkını, hem de Suriye Halkını perişan eden siyasiler için de bir şeyler yapmalısınız, bir şeyler söylemelisiniz!
            Toplanan bu yardım malzemelerinin kime ve nasıl dağıtılacağı hususnda benim ciddi endişelerim vardı. Nihayet düşündüklerimden bazıları gerçek oldu. Yardım malzemelerinin birileri tarafından çalınıp satıldığı haberlerini, yine televizyon ekranlarından gördük…
            Sayın Höcam, lütfen insanların kafasında acaba soruları oluşturmayın ve siyasilerin emellerine de alet olmayın…
            Şimdi de Cami imamları için bir şeyler söylemek istiyorum:
            Sayın Hocalar, ben inançlı bir Müslümanım. Cuma günleri namazda hep, namazın ve orucun, zekatın faziletlerinden, anaya, babaya saygıdan ve buna benzer Dini konulardan bahsediyorsunuz. Bunların hepsi doğru güzel de; yeterli değil, günlük sorunlardan da biraz bahsedin.
            Türkiye bölünme tehlikesi ile karşı karşıya. Topraklarımıza, şehitlerimize, bayrağımıza sahip olmamız gerektiğinden de bahsedin biraz.Bir şeyler yapın, bir şeyler söyleyin lütfen!...
            Ben Kahraman Maraşllıyım. Vatan için göğsünden yaralan ve ölümden dönen bir gazinin torunuyum. Size Maraş kalesinde Fransız bayrağının gönderden nasıl indirilip, yerine Türk bayrağının yeniden nasıl çekildiğini anlatmak istiiyorum
            Bir Cuma günü namaz için Ulu Camiye gelenler, kalede Fransız bayrağının dalgalandığını görüyorlar. Cami imamı şöyle diyor. Ey Cemaat, kalede Fransız bayrağı dalgalanırken, bizlerin burada namaz kılması caiz değildir diyor. Ve bunun üzerine Cemaat Allah Allah sesleri ile kalenin bayırlarına tırmanıyor, ve Fransız bayrağ gönderden indiriliyor, yerine Türk bayrağı yeniden çekiliyor. Ondan sonra Cuma namazı kılınıyor.
            Diyeceğim şudur: Gün bu gündür. Bu gün vatanımıza sahip çıkma günüdür, emperyalist devletlere ve onun emellerine karşı çıkma günüdür. Sizlere ancak bu yaraşır.
            Biz tarihe yön vermiş asil  bir Milletin torunlarıyız. Bizlere emperyalist devletlerin peşinde koşmak, onların oyunlarına alet olmak asla yaraşmaz!...
            Saygılarımla,
            (Anayurt Gazetesi 11 – 12 – 13 – 14 – 15 - 16 Mart 2013 Pazartesi – Salı – Çarşamba – Perşembe – Cuma - Cumartesi)   
            ***
            TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?
(B)
(7–8–9–10–11-12)
                                                           Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            VATANDAŞLARIMIZ MİLLETVEKİLLERİNE FAKS ÇEKMELİ YA DA MAİL GÖNDERMELİ
            Sevgili Anayurt Okurları, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP'ye oy verenler de dahil, vatandaşlarımızın büyük bir kısmı, Hükümetin terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan pazarlıkların ortaya çıkmasından, arkasından BDP li bazı Milletvekillerinin Kuzey Irak'ta Kandil Dağı'nda PKK'nın 2 Numaralısı Murat Karayılan'ın başkanlığı altında objektiflere poz vermesine çok öfkeli
            Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerde alınan kararları kimin sızdırdiğinı bulacağını söylüyor ama, vatandaşlarımız kimin sızdırdığı ile ilgilenmiyor. Onları ilgilendiren böyle pazarlıkların niye yapıldığı, yapılmak istendiğidir Halkımızın öfkesi bu yüzden
            Sayın Başbakan içerik konusunda bu güne kadar bir açıklama yapmış değil.Yapacağını da hiç sanmıyorum. Söylediği klasik sözleri artık herkes biliyor. Akan kanın durdurulması, Analar ağlamasın…gibi.Vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, bu gibi sözlerin bir aldatmaca olduğunu, yapılmak istenenin, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik olduğunu artık anlamaya başladı.Zira yapılan bütün pazarlıklara rağmen, kan da durmuyor, Analar da ağlamaya devam ediyor
            Halkımız aydınlanmaya, bilinçlenmeye başladı; terörün, teröristlerle müzakere edilerek önlenemeyeceğini örneklerle gördü ve anladı. Teröristlerle niçin mücadele edilmediği, edilmek istenmediğinin de, nedenlerini gördü ve anladı
            Belli ki Sayın Başbakan, kelime oyunları ile Halkımızı kandırabileceğini sanıyor. Artık ustalık dönemine geçmiş olmasının da, bir yarar sağlayacağı kanaatinde değilim
            Sanal alemde ki yazışmalardan ve Halkımızın arasında dolaşırken, Hükümetin açılım- saçılım altında yürüttüğü faaliyetlerden, Halkımızın çok rahatsız olduğunu gözlemliyorum. Bu itibarla yazdıklarım, söylediklerim, aynı zamanda bu gözlemlerim ile de ilgili
            Sanal alemdeki yazışmalarda, duyarlı ve vatansever bir çok vaıandaşımız, bu olayların muhataplarına çok kızıyorlar ama, birileri bir şeyler yapsın diye de, aslında çaresizliklerini de ortaya koyuyorlar.Yani nasıl bir tepki konulacağı husunda kafalar karışık. Tabiki bu gibi konularda, benim de fikrimi öğrenmek istiyorlar.Ben de bunun üzerine, etkin bir çözüm yolu olarak bu başlığı atma gereğini duydum
            Sayın Başbakan bu son gelişmelerden önce de, Türk Milliyetçiliğini de, ayaklarımın altına alıyorum demişti..Böyle bir yaklaşıma Halkımız büyük bir tepki göstermişti. Henüz bu sözün kızgınlığı geçmeden, bu sefer de, İmralı Adası’nda terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan malum pazarlıkların detayları ortaya çıktı. BDP li Milletvekilleri Kandil’de PKK’nın2 Numarası Murat Kara Yılan’la buluştu. En son gelişme de, PKK’nın 2 yıldır Kandil’de esir tuttuğu asker ve sivil tutsaklar serbest bırakıldı.
            Ard arda yaşanan bu gelişmelerden Halkımızın nezdinde puan kaybettiğinin Sayın Başbakan da farkında.Böyle zor durumlarda Sayın Başbakan’ın sürekli anketler yaptırdığı bilinen bir husus.Ama vatandaşlarımızın rahatsızlıklarını ve önerilerini doğrudan Milletvekillerine faks çekerek, ya da mail göndererek ortaya koymaları, firmaların anket yapmalarından daha etkili, daha kestirme bir yoldur.Ben böyle bir metot ta, vatandaşlarımızın ne yazabilecekleri hususunda bir şeyler söylemek istiyorum
            Yaşanan gelişmeleri üst üste koyduğunuz zaman, her şeyin bir plan dahilinde yürütüldüğü anlaşılıyor.
            Son halkanın ise, bir Anayasa değişikliği ile, bölünmeye zemin hazırlanmak olduğu , görülmeye anlaşılmaya başlandı Ben şahsen bu konularda çok yazdım Şimdi vatandaşlarımızın Milletvekillerine faks çekmeleri, ya da mail göndermeleri konusuna geliyorum
            AKP Hükümeti ve özellikle de Sayın Başbakan, Halkımızın rahatsızlığına, hassas olduğu konulara, tepkisine kulak kapatmak istiyorsa, ya da bu gibi hususları hafife alıyorsa, almak istiyorsa, bu kendilerinin bileceği bir iş. Ama bu gibi hususların mutlaka siyasal bir sonucu olacağı kanaatindeyim
            Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan da dahil, tüm Milletvekilleri Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve beraberliğini, koruyup kollamak, bu konuda gereğini yapmakla yükümlüdürler. Ayrıca bu gibi konularda Anayasaya bağlılık konusunda, namus ve şerefleri üzerine yemin etmişlerdir .Dolayısı ile, bu işin muhatapları görevini yapmıyorsa, iş Millete düşüyor demektir.
            Sorunun çözümü büyük ölçüde  AKP Milletvekillerinin tutum ve davranışlarına bağlı. AKP li Sayın Milletvekilleri, Sayın Başbakan’ın düşüncelerine tamamen katılmasalar bile, Milletvekili seçilebilmek, bir Bakan olup hizmet verebilmek adına, AKP saflarında yer almış olabilirler. Bu hususu fazla yadırgamıyorum. Örneğin bu gün AKP’nin içinde 57 Milletvekilinin Merkez Sağ kökenli olduğu biliniyor. Başta bu gibiler olmak üzere, tüm Milletvekillerinin, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünün koruması hususunda görevlerini yapmaya davet ediyorum. Ve Sayın Milletvekillerinin görevlerini yapmalarını bekliyorum Kestirme yoldan önerim şu:
            Eğer AKP li bir grup Milletvekili örneğin, Merkez Sağ kökenliler AKP den istifa edip bağımsız kalırlarsa, sorun kendiliğinden çözülür. Böyle bir durumda, Anayasa çalışmaları, daha oylamaya geçilmeden gündemden düşer. Ve diğer bütün önemli konuları salim kafa ile düşünmek için bir zemin de hazırlanmış olur. Böyle bir husus, Türkiye’nin normalleşmeye geçmesi için de, bir başlangıç olur.
            Şimdiki hali ile de, yeni Anayasanın oylanmasında, referanduma sunabilme şartı olan 330 kabul oyunun sağlanamayacağı anlaşılıyor.
            Eğer Milletvekilleri, gerçekten Milletin vekili ise, nasıl seçilmiş olurlarsa olsunlar; özellikle zor zamanlarda Milletin sesine kulak vermelidirler.
            Eğer bir grup Milletvekili AKP’den istifa etmezse, oylamada red oyu kullanmalı, böylece bölünmenin önüne geçmelidirler.
            Şimdi vatansever ve duyarlı vatandaşlarımızın, faks, ya da mailde ne yazacakları hususuna geliyorum
            Eğer bu gibi vatandaşlarımız, Milletvekillerine çekecekleri faks, ya da gönderecekleri mailde; rahatsızlıklarını ortaya koyduktan sonra, ya Partilerinden istifa etmeleri, ya da Anayasa oylamasında  red oyu kullanmalarını, özellikle vurgulamalıdırlar.Bu konuda duyarlı vatandaşlarımızı da, görevlerini yapmaya davet ediyorum
            Sayın Milletvekillerinin Meclis’teki faks numaraları ile, mail adreslerinin bir şekilde öğrenilebileceğini belirtmek istiyorum
            Burada şu hususu da, özellikle vurgulamak istiyorum:
            Benim hiçbir Siyasetçiye karşı, kişisel bir kinim ya da bir hesabım yok. Olamaz da zaten. Görevini yapmak isteyen, gidişattan Türkiye adına kaygı duyan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yazıyorum, bütün bunları.
            HALKIMIZ AÇ, GÜVENLİĞİMİZ TEHLİKEDE:
YENİ ANAYASA ÖNCELİKLİ SORUNUMUZ DEĞİL.
            Halkımız, elektrik, su doğal gaz gibi temel ihtiyaç maddeleri ile, yemeye içmeye doğru dürüst para yetiştiremiyor. Oy avcılığı ile, yeşil kartın yaygınlaştırılması sonrasında, Sosyal Güvenlik Kurumu SGK’dan maaşlarını alan Memur, İşçi, ya da Bağ Kurluların sağlık hizmetlerinden yararlanmalarında katkı payı adı altında yapılan kesintiler nedeni ile, bu gibi emeklilerin aldığı maaş kuşa döndü. Emekliler geçinemez oldu. Çalışan insanlarımız da öyle
            Çalışan, ya da emeklilerden önceki Hükümetler zamanında sağlık hizmetleri için katkı payı adı altında para kesilmiyordu. Bu iş, AKP zamanında başladı.Aslında bu gibi kesintilerin yapılmaması lazım.En azından bu konuda muhalefetin kafa yorması, Hükümeti sıkıştırması lazım.Bu gibi konularda, gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar da,araştırılmalı, en uygun çözüm ortaya konulmalıdır..
            Ben enerji uzmanı bir Makine Yüksek Mühendisiyim .Enerji Bakanlığı Termik Santraller İşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı EÜAŞ Genel Müdürlüğü’nden emekliyim.Hayatım termik santrallerde ve kömür ocaklarında çalışma ve araştırmalarla geçti. Araştırmalarım kitaplara girdi Bilgi ve tecrübelerimi televizyonlarda ve Köşemde Halkımızla paylaştım Israrla elektrik birim fiyatlarının minimum % 50 ucuzlatılabileceğini söylüyorum. İspanya, Portekiz, Fransa Türkiye’den 2500-3000 Kilometre daha uzakta olmasına rağmen onlar, aynı Rus doğal gazını bizden daha ucuza kullanıyorlar Aslında bu bir skandal Bu bilgileri 24 Nisan 2012 de Halk TV’de söyledim. Bu bilgilerin toplumda büyük bir kabul gördüğünü, program sonrası bana açılan telefonlardan ve gönderilen maillerden anladım. Ama bu bilgilerden yeterince yararlanıldığını ve gereğinin yapıldığını maalesef söyleyemeyeceğim. Buna başta Hükümet Yetkilileri, Muhalefet Partileri, Sivil Toplum Örgütleri de, dahil. Halkımızın kendi sorunlarına sahip  çıkmadığı da,  işin ayrı bir boyutu.  Bu sorun mutlaka aşılmalı.
            Bu gibi durumlarda da eğer;vatandaşlarımız yollara dökülmese alanları doldurmasa bile, en azından, Milletvekillerine ve Hükümeti idare edenlere faks ve mail göndererek, uygulamayı protesto edebilirler. Eğer Halkımız, böyle durumlarda tepkisini demokratik haklarını, en azından bu şekilde kullanırsa ve bu katılım yüksek olursa, Siyasiler bunu mutlaka dikkate alır,almak zorundadır. Eğer dikkate almazlarsa, Halkımız onları seçimlerde deliğe süpürmesini de, bilmelidir
            Türkiye’yi idare etmekte olan AKP İktidarının bilgisizliği, beceriksizliği, ya da kendi siyasal çıkarları uğruna Ülkemizi bölünmenin eşiğine getirmiş olmasından kurtarrmanın en kestirme yolu, başlıkta da vurguladığım üzere, Halkımızın memnuniyetsizliklerini gelişen iletişim imkanlarından yararlanarak özellikle de AKP Milletvekillerini faks , ya da mail yağmuruna tutarak ikaz etmeleri, en kestirme yoldur 
            Halkımız unutmasın ki, siyasi iktidarlar, Türkiye’nin sorunlarını çözmek için sizlerden oy istemişlerdir. Ve sorunları çözmekle yükümlüdürler İnsanları azarlamakla, ya da kömür, yiyecek, içecek gibi ihtiyaç maddeleri dağıtmakla, ya da nakti yardım yapmakla iktidar olunamayacağını herkes bilmeli, anlamalı Bu gibi siyasetçilerin söylem ve eylemlerine asla itibar etmemeli…
            Halkımızın muasır medeniyetler seviyesine çıkmasında esas olan husus, insanlarımıza balık vererek, onları hazıra alıştırmak, onları tembelliğe alıştırmak değildir ve olmamalıdır da Esas olan, insanlarımıza iş imkanları yaratmak, onlarıa kendi ayaklarının üstünde nasıl duracağının yollarını göstermektir 
            Hükümetin Suriye konusuna balıklama atlaması sonucu, bütçe açığı da patladı. Açık kendi vatandaşlarımızdan zam yolu ile kapatılmaya çalışılıyor. Yaşam şartları tahammül edilemez bir hal aldı.
            Suriye konusu sırtımızda büyük bir kambur. Şu anda Türkiye’deki Suriyelilerin sayısının 500 Bin olduğu söyleniyor.Bunların masrafı, halkımızdan toplanan vergilerle, yapılan zamlarla karşılanıyor. Türkiye’yi Suriye krizine bulaştıran Amerika Birleşik Devletleri’nin, ya da Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın yaptığı parasal katkı, Türkiye’nin yaptığının yanında, Devede Kulak misali olduğu söyleniyor. Ne  biçim dış siyaset bu. Bu hususu herkesin görmesi anlaması lazım
            Sayın Başbakan’ın Suriye konusuna balıklama atlaması ile, Rusya ve İran gibi komşularımız ile de ilişkilerimiz bozuldu .Bu bozulmadan ticari ilişkilerimiz  de zarar gördü, gelirlerimiz azaldı. Bu gibi hususlar da, bütçenin açık vermesinde önemli bir faktör
            Malatya Kürecik’ te kurulan Amerikan radar üssü ve Patriot füzelerinin Türkiye’de konuçlanması ile, Rusya ve İran’ı da karşımıza aldık, güvenliğimizi tehlikeye soktuk Tabi ki buna komşumuz olmasa da, Çin, Hindistan, Türki Cumhuriyetleri  gibi, Rusya, İran gibi, Şanghay  grubuna dahil olan siğer devletleri de karşımıza almış olduk
            Suriye sınırımızda, sınır güvenlik hizmetlerinin azaltılması, ya da sınırımızın tamamen boşaltılması neticesinde, Türkiye yol geçen hanına döndü, terör faaliyetleri artı.
            Güney sınırımızda ki yerleşim yerlerinde yaşayan vatandaşlarımızın can güvenliği kalmadığı, huzurlarının bozulmasından başka, Suriye ile ticaretimizin sıfırlanması ile, hem oradaki vatandaşlarımızın işleri bozuldu, hem de Türkiye’nin ekonomisinin bozulmasına neden olundu
            Malatya- Kürecik’te ki Amerika Birleşik Devletleri’ne ait radar üssü ile sözde Türkiye’yi koruma adına getirtilen ve Türkiye’de konuçlandırılan Patriot füze bataryaları ile, bunları çalıştıracak personelin Türkiye’de görev yapmaları hususunda önce  Meclis’ten onay alma gereği bile dutulmadı
            Patriot bataryalarının bedelleri ile, bu bataryaları çalıştıracak personelin masraflarının da, Türkiye tarafından karşılanacağı söylendi
            Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a süikast yapılacak iddiaları ile,Türkiye’nin savaş pilanlarının bulunduğu kozmik odaya girildi
            Sonrasında bu planlar ortaya saçıldı. İlgisiz insanların, ya da düşmanlarımızın eline geçti.
            PKK ile mücadele eden Komutanlar, ünlü bilim adamları, 4 Milletvekili ve çok sayıda Gazeteci de, hala içeride.
            Siyasal hesaplar uğruna TSK’nın vatansever değerli komutanları Amerika Birleşik Devletleri karşıtı oldukları için tasfiye edildi. Orduya komuta edecek tecrübeli komutan kalmadı
            100 Kadar savaş pilotunun Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmalarına zemin hazırlandı.
            Şu anda Deniz Kuvvetlerine Komuta edecek Bahriyeli Komutanın kalmadığı da söyleniyor.
            Eğer bir savaş çıksa, nice olur halimiz.
            Ve en önemlisi Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, BOP Eş Başkanı olduğunu, her vesile söylüyor.
            Sayın Başbakan’ın başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere  yabancı devletlere ne gibi taahhütlerde bulunduğunu bilmiyoruz Bu husus öncelikle soruşturulmalıdır.
            16 Adamız 2004 ten itibaren, Yunanistan tarafından işgal edildiği söyleniyor. Ama iktidar, muhalefet Milletvekillerinin soru önergelerine cevap bile vermek istemiyor.
            Bu hususların çoğunu daha önceleri de yazdım, şimdi tekrar vurgu yapmış oldum
            Bu itibarla şu anda Türkiye’nin acil sorunu, yeni bir Anayasa değildir.Acilen yapılacakları yukarıda sıraladım,Halkımıza saygılarımla arz ediyorum
            (Anayurt Gazetesi 18-19-20-21-22-23 Mart 2013 Pazartesi-Salı-Çarşamba-Perşembe-Cuma-Cumartesi)