16 Ocak 2014 Perşembe

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ AYAĞIMIN ALTINA ALIYORUM DEMENİN ANLAMI NEDİR?.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ AYAĞIMIN ALTINA ALIYORUM DEMENİN ANLAMI NE DİR?.
(1 – 2 – 3 – 4 - 5)
                                    Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın milliyetçilik ile ilgili olarak sarf ettiği son sözün tamamı şöyle :Biz tüm milliyetçiği ayaklar altına almış bir iktidarız;Türk Milliyetçiliği'ni de ayağımın altına alıyorum, Kürt Milliyetçiliğini de ayağımın altına alıyorum, Arap Milliyetçiliğini de, ayağımın altına alıyorum.....
            Sayın Başbakan biz bütün milliyetçiliği ayaklarımızın altına almış bir iktidarız dedi ama, burada aslında hedef alınan; Türk Milliyetçiliğidir.Bunu ayrıca açacağım ve Türk Milliyetçiliğini ayağımın altına alıyorum sözünün ne anlama geldiğini de, ortaya koymaya çalışacağım.Ama öncelikle milliyetin, milliyetçiliğin ne anlama geldiğini kısaca özetlemek istiyorum
            Eğer etnik bir anlamda düşünürsek; Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut..vs bir etnik kökendir, bir milliyettir, aidiyettir.Hiç kimse Türk, Kürt, laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut…olduğu için aşağılanamaz. Mensubu olduğu etnik kökenin hak ve menfaatlerini savunduğu, onu yüceltmeye çalıştığından dolayı da, aşağılanamaz,şu milliyeti ayağımın  altına alıyorum denemez.Bu yönü ile düşündüğümüzde, Sayın Başbakan, telafisi mümkün olmayan bir hata yapmıştır, bir suç işlemiştir.Ve bu son durumu, Sayın Başbakan ateşle oynuyor diye de düşünebiliriz.
            Ama burada söz konusu olan Türk Milliyetçiliği; etnik olarak kastedilen Türk Milliyetçiliğinden farklı bir şeydir ve bu itibarla, üzerinde biraz durmak istiyorum
            Üzerinde yaşadığımız bu toprakların adı; Türkiye’dir.Vatandaşlık bağı ile, Türkiye Cumhuriyet’ne bağlı herkes Türk’tür. Bu itibarla Türkiye’de yaşayan tüm vatandaşlarımız; Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arnavut, Boşnak; Türk tür.
            Türk Milliyetçiliği ise, tüm vatandaşlarımızın, Türkiye’nin hak ve menfaatlerini korumaya çalışması, topraklarımıza sahip çıkması, üniter yapımızın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünüp, parçalanmasına karşı durması, bu konuda Hükümetle ayrı saflarda olmaması, asla yadırganacak hususlar da değildir.
            Bu itibarla Türkiye’ye sahip çıkıp, görevini yapan vatansever vatandaşlarımıza, görevini yapmalarından dolayı, sizi ayaklarımın altına alıyorum anlamına gelen, Türk Milliyetçiliğini de, ayağımın altına alıyorum sözünü, Başbakan da olsa, kimsenin hakkı da yoktur, selahiyeti de yoktur.
            Eğer birileri, böyle bir söz sarf ettiğinden dolayı, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan hakkında tazminat davası açsa, bu tazminatın altından Sayın Başbakan asla kalkamaz. Ayrıca İşlenen suç bir Anayasa suçu olduğundan, şimdi olmasa da, bir iktidar değişimi olduğunda, bu gibi konular ilerde mutlaka gündeme gelebilir.
            İşin hukuki tarafı bir yana, AKP’ye oy veren onurlu bir çok vatandaşımızın, Sayın Başbakan’ın bu sözünün altında asla kalmayacağı kanaatini taşıyorum
            Eğer böyle bir şey, gelişmiş Batı ülkelerinde yaşanmış olsaydı, o başbakan şimdi çoktan istifa ederdi, ya da istifa etmek zorunda kalırdı
            Şu hususa da açıklık getirmek istiyorum: Etnik olarak ta düşündüğümüzde Türk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ana unsurdur ve Halkımızın büyük çoğunluğu da Türk tür. Bu itibarla,bazı etnik guruplar Türkiye’nin bölünüp parçalanmasını isteseler bile Türkler, adı Türkiye Cumhuriyeti olan vatanlarının bölünüp parçalanmak istenmesine asla rıza göstermez, vatana sahip çıkmaları da asla yadırganamaz.
            Aslında Türkiye’deki değişik etnik kökene sahip vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun Türk isminden, Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı altında yaşamaktan rahatsız olduğunu, bu yüzden Türkiye’nin bölünüp parçalanmasını istediğini de söyleyemeyiz
            İşinde gücünde olan çoğu Kürt vatandaşlarımızın da Türk isminden, Türkiye Cumhuriyeti bayrağı altında yaşamaktan rahatsız olduğunu da, söyleyemeyiz.Teröre bulaşmış olan ve Kürtçülük yapanlar ise,aslında küçük bir gruptur.. Ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, yabancı devletlerin kışkırtması ve yönlendirmesinin etkisi altındadır.
            Kürtçülük ve Kürt’lerin haklarını savunmak adına öne çıkanların ne kadar Kürt olduklarıda tartışmalı. Terörist başı Abdullah Öcalan ve Barış ve Demokrasi Partisi BDP lideri Sayın Selahattin Demirtaş’ın Kürtçe bilmediği, ya da iyi bilmediği yönünde beyanlar var. Aynı şekilde Kandil Dağında PKK’nın merkezinde de, lider konumunda çoğu kişinin Kürtçeyi bilmediği, ya da iyi bilmediği yönünde beyanlar var. Hatta PKK içinde yazışmaların Türkçe ile yapıldığı söyleniyor. Eğer mevcut durum bu ise, malum çevrelerin, Kürtçe’ de resmi dillerden biri olmalı, bu dilde savunma yapılmalı…vs gibi talepleri nasıl karşılamalı. Bu gibi taleplerin arkasında yabancı devletlerin olduğu, kışkırtmaya yönelik olduğu açık Burada bir hususa daha açıklık getirmek istiyorum
            Ermeni gazeteci Hırant Dink’in niçin ve kimler tarafından öldürüldüğü hususundaki yaygın kanaati burada tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum
            Hırant Dink, 1915 te ve bu tarihe yakın bir zaman içerisinde Türkler tarafından öldürüldüğü iddia edilen ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünyada bir çok devlet tarafından kabul edilen ve atalarımızı soy kırımcı yapan iddialarla ilgili önemli bilgilere ulaşmış
            Deniliyor ki birinci dünya savaşında  1 Milyon Ereni’nin öldürüldüğü iddiaları doğru değil. Öldürüldüğü iddia edilen Ermeniler, tehcire uğramamak için kılık ve kimlik değiştirip, ya Kürt olmuşlar, ya da Alevi Kürt kılığına girmişler. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin her kademesinde önemli makamlarda faaliyet göstermektedirler. Tam bu gibi gizlenmişErmenileri açıklamak istediği bir zamanda, bu gibi gizlenmiş Ermeniler tarafından öldürüldüğü söyleniyor.
            PKK ile çıkan çatışmalarda öldürülenlerin arasında sünnetsiz olanların olduğu, ya da Türk vatandaşı olmayanların bulunduğu söyleniyor. Bu konuda Genel Kurmayın elinde elbette bilgi ve belgeler vardır. Eğer bu bilgiler Halkımız ile paylaşılırsa, kiminle bir savaş içinde olduğumuzu daha iyi anlar, ona göre tetbir alırız.
            Önemli bir husus daha var.Kendini Kürt sanan çoğu vatandaşımızın,etnik köken olarak aslında öz be öz Türk olduğu yönünde araştırmalar, bilgiler var.Şu anda ismini hatırlamıyorum ama, muhtemelen 3-4 yıl kadar önce idi; bir televizyon kanalında bir profesör, Türkiye’de etnik gruplarla ilgili olarak yazdığı kalın bir kitaptan açıklamalar yapıyordu. Örneğin Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı ve kendini Kürt sanan çoğu insanın, 150-200 sene önce Türk aşireti olduğunu, isimleri ile ve harita üzerinde eski isimleri ile ortaya koydu. Kürtçe’yi de sonradan öğrendikleri anlaşılıyor.
            Ben şahsen bu araştırmaların televizyon kanallarında ortaya konulup tartışılmasından yanayım. Eğer bu yapılırsa, kendini Kürt sanan bir çok vatandaşımız, Türk asıllı olduğunu anlar ve ayrılık-gayrılık yanlısı olmaktan da vaz geçer.
            Kürtlerin ayrı bir ırk olmadığı, bilakis Türklerin bir kolu olduğunu ortaya koyanlar da var. Örneğin birini ben söylemek istiyorum Yenisey anıtlarında Kürtlere hitaben şöyle başlayan bir ifade var. Men Kürt İlhan Alp Urungu. Bu sözler bir Orta Asya şivesidir.
            Bence Kürtler le ilgili bütün araştırmalar ortaya konmalı. Böyle bir hususu, birlik ve beraberliğimizi sağlamak açısından önemli, ve gerekli buluyorum. Şimdi tekrar Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’nın toplumu geren malum sözleri ve nedenlerine dönüyorum
            Sayın Başbakan, Türkiye’de etnik kökenleri her fırsatta ortaya koyan, bu gibi konuları sürekli kaşımaya çalışanlardan biri. Ve Türk olduğunu söylemediği  gibi, bir Başbakan sıfatı ile de,içinde Türk kelimesi bulunan kavramları kullanmamaya da, büyük bir özen gösteriyor. Ama kendisi, adı Türkiye Cumhuriyeti olan bir ülkenin başında bulunuyor. Anayasaya bağlılık konusunda da, yemin etmiş bir kişi. Bu itibarla mevcut yasalara uymak,Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve beraberliğini korumak ta ona düşer. Bu itibarla Sayın Dşbakan’ın Türk kelimesine neden bu kadar karşı olduğunu anlamakta mümkün değil.
            Milliyetinin ne olduğunu en iyi, en doğru bir şekilde Sayın Başbakan’ın kendisi bilir. Bu husus bizleri asla ilgilendirmez ama, yasalara uymalı, görevini yapmalı. Eğer utandığı için, Türk kelimesini kullanmak istemiyorsa, adı Türkiye Cumhuriyeti olan bir ülkeyi yönetmemeli, istifa etmeli
            Kendisine oy veren sade vatandaşlarımızın çosukları vatan borcu uğruna PKK ile girilen çatışmalarda şehit düşerken,Sayın Başbakan’ın çocuklarını askere göndermemesini, ya da para ödeyerek bu işten kurtarmasını, ayrıcavatan uğruna ölen askerlerimizin kemiklerini sızlatırcasına, terörist başı ile yapılan müzakereleri, Halkımıza bir saygısızlık olarak görüyorum 
            Şimdi Sayın Başbakan’ın böyle bir sözü niçin sarfetmek gereği duyduğu konusunda, işin başka boyutlarına değinmek istiyorum
            Sayın Başbakan bu sözleri, İmralı Adasıı'nda terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin son sürat devam ettiği, başta Barış ve Demokrasi Partisi BDP Milletvekillerinin İmralı'ya gitmek için kuyruğa girdiği bir zamanda yapılıyor olması, zamanlama açısından çok ilginç,
            Siz adına ister ulusalcı, ister vatansever, isterse milliyetçi deyin çok sayıda vatandaşımızın, Hükümetin terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerden ve İmralı trafiğinden rahatsız olduğunun Sayın Başbakan farkında. Ve muhalefet cephesi her geçen gün, daha da genişlemekte
            Böyle bir olumsuz tablo karşısında Sayın Başbakan çok endişeli. Malum çıkışla, bir yandan kendisine engel olarak gördüğü ulusalcı kesime Aba Altından Sopa göstererek tehdit etmek isterken, diğer yandan kaybettiği, edeceğini düşündüğü oyların yerine yenilerini koyabilmek için,, yine sözde Türkiye’yi terör belasından kurtarabilmek adına,her fedakarlığı yapmak kararlılığında olduğunu göstermek  adına, terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan pazarlıkları ve İmralı trafiği ni mazur gösterebilmek için, her türlü tepkiyi de,göğüslediği mesajını vermek istemektedir.
            Ve her halukarda Sayın Başbakan, izlediği yolun tek çözüm yolu olduğu hususunda, saf vatandaşlarımızı ikna etmeye, alıştırmaya çalıştığı da anlaşılmaktadır.
            Bu gibi kandırmacalar ve göz boyama ile, bazı saf vatandaşlarımız kandırılmaya devam edilse bile, ben şahsen bu gibi oyunlarla, artık sonuç alınabileceği kanaatinde değilim.
            Bir de yeni Anayasa çalışmalarının son aşamaya geldiği bir zamanda, AKP, BDP, Milli İstihbarat Teşkilatı MİT yetkililerinin böyle bir zamanda İmralı Adasına malum ziyaretleri sıklaştırmalarının asıl amacı da şudur:
            Anayasa da yapılacak temel değişikliklerde, terörist başı Abdullah Öcalan'ın onayını almak. Bunlar daha ziyade, Anayasa'nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri ile ilgili. Nedir bu Maddeler: Türkiye Cumhuriyeti vatanı ve milleti ile bölünmez bir bütündür, Türk Bayrağı değiştirilemez, başkent Ankara dır, resmi dil Türkçe dir gibi.Başka değiştirilmesi istenen maddeler de var ama, asıl amaç; değiştirilemez bu maddeleri değiştirmek. Eğer bu ana hükümler değiştirilebilirse, diğer bir çok hüküm, bu değişiklik etrafında şekillendirilebilir.
            İleri Demokrasi ve Demokratik açılım söylemleri ile yola çıkıldığında, başta Sayın Başbakan ve diğer Yetkililer, Demokratik açılımın ne olduğu hususunda eveleyip, geveliyorlardı ve dillerinin altındaki baklayı çıkarnaya bir türlü cesaret edemiyorlardı. Şimdi, yapılan tüm çalışmaların Abdullah Öcalan'ı parlatıp demokrasi ve barış kahramanı yapıp, parlatmak, böylece hapisten kurtarıp, Meclis'se girmesini sağlamak, bu arada, Anayasa'da yapılacak temel değişiklikler ile, Türkiye Cumhuriyeti'nin federal bir yapıya geçmesine yasal bir zemin oluşturmak
            Bu itibarla Sayın Başbakan'ın milliyetçilik çıkışları ile Halkımızın tepkisini çeken bu son beyanatların da, daha önce planlandığı anlaşılan böyle bir hedefe yönelik olduğunu söyleyebiliriz
            Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi 2 – 4 – 5 – 6 - 7 Mart 2013 Cumartesi – Pazartesi – Salı – Çarşamba – Perşembe)   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder