16 Ocak 2014 Perşembe

TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?...

TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?.
(1-2-3-4-5-6-7-8-9)
                                                                Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili Anayurt Okurları, başlıktaki soruya cevap verebilmek açısından, öncelikle Türkiye’deki  mevcut siyasal ortam için bir şeyler söylemek istiyorum
            Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,3 Kasım 2002 yılında iktidara gelmişti. Şimdi iktidarda 11 inci yılında. Önce % 34, sonra % 38, daha sonrasında % 50 ye yakın oy alarak, çoğunluğu sağlaması ve üst üste 3 dönemdir seçimi kazanarak tek başına iktidara gelmesi, Halkımızın tercihi ve siyasi bir denge gibi gözükse bile bu husus, her konuda geriye gidişin ve siyasal bir çöküşün de yaşandığı bir dönem olarak, hafızalarda ve tarihte yerini  alacaktır.
            AKP ile niçin sözün bittiği yerde olduğumuzu anlamak ve sorgulamak isteyenler, daha önceleri yayınlanmış olan makalelere bakabilirler.
            İşlerin yeniden düzene girmesi ve siyasal dengenin yeniden tesis edilmesi ise, ancak bir iktidar değişikliği ile mümkündür. Şu anda, Meclis'teki siyasi tablo, ve en önemlisi de, bu partilerin genel başkanlarından dolayı, Milli bir hükümetin kurulması imkanı da, maalesef mümkün gözükmemektedir. Bu gibi hususlara da, daha önceleri değinmiştim.
            Ama zor gözükmesine rağmen,sorunun çözümü imkansız da, değil
            AKP’nin Amerika Birleşik Devletleri tarafından bir maksada yönelik olarak kurdurulup, iktidara getirildiği Halkımızın bir kısmı tarafından biliniyordu ama, muhalefet partilerinin de, maksada uygun hale getirildiğini, sonradan anladık. Zira başta ana muhalefet partisinin lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, sözde Kürt açılımı ve PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’la müzakere konusunda, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a kredi açtıklarını, destek vereceklerini söylüyor Diğer muhalefet partisi MHP’nin lideri Sayın Devlet Bahçeli ise, zor zamanlarda, AKP’yi ve Sayın Başbakan’ı hep kurtarmaktadır.
            Şu hususu da, özellikle belirtmek istiyorum: Halkımızı rahatsız eden çoğu uygulamaların arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğu bilinmesine rağmen, bu iki muhalefet partisi liderinin Amerika Birleşik Devletleri hakkında sözler sarf ettiklerini de, maalesef söyleyemeyeceğim.Dolayısı ile ipuçlarını birleştirdiğinizde, muhalefetin de, maksada uygun hale getirildiği sonucu ortaya çıkıyor
            Meclis’teki muhalefet partilerinin Liderleri, bazen esip gürlemelerine karşın, önemli konularda, aynı hedefe hiznet ettikleri görüntüsü vermektedirler. Genelde haftalık grup toplantılarında yapılan konuşmalarda, birinin söylediğine, öbürü laf yetiştirmekle meşgul. Özellikle. sorun çözme noktasında, muhalefet partilerinin Hükümete karşı ciddi bir hamle, bir sıkıştırma yapmadıklarını, ya da yapamadıklarını görüyoruz
            Örneğin ben yazılarımda, Yunanistan’ın 2004 yılıdan itibaren, Ege ve Akdeniz’de bulunan16 adamızı işgal etmesine karşın, muhalefet liderlerinin bu konuyu gündeme getirdiklerini, ya da bir konuşma yaptıklarını duydunuz mu? Sadece bu konunun üzerine gitseler, Halkımıza anlatsalar, AKP bunun altından kalkamaz.
            16 Adamızın, Yunanistan tarafından işgal edildiği, başkaları tarafından da, gündeme getirildi. Sonunda Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ,bir Milletvekilinin soru önergesine verdiği cevapta, 16 adamızın Yunanlılar tarafından işgal edildiğini doğruladı. Hepsi bu kadar…
            Bu bölümde, bozulan siyasi dengenin, yeniden nasıl tesis edileceği hususunu inceleyeceğiz
            BRAVO, CHP İZMİR MİLLETVEKİLİ BİRGÜL AYMAN GÜLER HOCAYA!...
            Biliyorsunuz; Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, başka bir sorunumuz yokmuş gibi her fırsatta, üniter yapımızı bozacak, nihayetinde Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına sebep olacak ne varsa, elinden gelen , yapmaya çalışıyor; böyle bir hedefe zemin hazırlayacak yasal düzenlemeleri yapmaktan da, hiç çekinmiyor. Tabi ki, Milletvekili olmanın bilincinde olan, ve ettiği yemine bağlı kalmak isteyen bazı Millet vekilleri de, böyle zamanlarda Meclis’te söz alarak görevlerini yapmak istiyorlar. Şimdi bu kapsamda, CHP İzmir Milletvekili Profesör Doktor Sayın Birgül Ayman Güler’in sarf ettiği sözlere bir bakalım:
            Kürt Milliyetçiliği ile, Türk Ulusu aynı şeyler değildir. Bu söz üzerine, bazı çevrelerce, kıyametler koparıldı, Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya, linç edilmek istenircesine haksız eleştiriler yöneltildi. Ve sonuçta CHP Adıyaman Milletvekili Sayın Salih Fırat, partisinden istifa etti
            Burada suçlanacak birisi varsa o da öncelikle; her fırsatta Anayasa ihlali yapmayı alışkanlık haline getiren, Anayasada suç sayılan fiilleri işleyen, insanları birbirine çatan AKP İktidarının ta kendisidir.
            Şimdi tekrar Prof Dr Birgül Ayman Güler Hocanın sözlerine geliyorum.
            Bu sözün Parlamento cephesinde nasıl algılandığını ve siyasi sonuçlarını gördük. İlerde bunun devamı şeklinde başka gelişmelerin de yaşanacağını var sayabiliriz Ben şimdi burada, Birgül Hocanın sarf ettiği sözlerin, Halkımız tarafından nasıl algılandığı hususunda bir şeyler söylemek istiyorum
            Ne zaman bir topluluk içerisine girsem; Birgül Hocadan bahsedildiğini, sözlerinin tartışıldığını görüyorum. Diyeceğim husus şudur: Birgül Hocanın söyledikleri, ve ortaya koyduğu dik duruş, çok beğenilmiş, takdir görmüş. Bu hususu CHP İzmir Milletvekili Sayın Birgül Ayman Güler Hocanın bilmesini isterim. Bende buradan kendi adıma, Hocaya, saygı ve selamlarımı gönderiyorum.
            Ben Birgül Ayman Güler Hocayı şahsen tanımam, konuşmasının bir kısmını da, televizyonda tesadüfen dinleme fırsatım oldu. Bu konuşmayı yapanın da,kim olduğunu, konuşmanın sonuna doğru anladım
            Birgül Hoca, yürütülen Kürt açılımının nereye varacağını bilimsel bir tahlille ortaya koydu. Esprili bir şekilde Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın, Milletimiiiiz le başlayan uzatmalı ve vurgulu, ama bilinçli bir şekilde ağzından Türk kelimesinin çıkmadığını, bu ve başka örneklerle ortaya koydu. Birgül Hocanın vurgulu ve uzatmalı benzetmesi, ne zaman aklıma gelse, gülmekten kendimi alamıyorum
            Birgül Hoca, Sayın Başbakanın bu güne kadar yaptığı çalışmalarda, Kürt Açımı konusunda yapılmak istenenin ne olduğunu tam olarak söylemeye cesaret edemediğini, bunun için eveleyip gevelediğini anlatmaya çalıştı .Bu açıdan baktığımızda, Sayın Birgül Ayman Güler Hocanın açıklamalarının çok yararlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuşmayı dinlemeyenlere bir imkan sağlamak açısından, Hocayı televizyona çıkaran kanalların, bu konuşmanın tamamını yeniden vermelerini öneririm
            Birgül Hocanın, sözün muhataplarını madara ettiğini de söylemeliyim
            Onun şu sözünü de özellikle burada hatırlatmak isterim. Hoca şöyle dedi:
            Ben aslında Boşnak kökenliyim. Ülkemin, babamın memleketi olan Yugoslavya gibi olmasını istemiyorum
            Böyle bir söz; her şeyi çok iyi anlatan, yerinde söylenmiş, çok güzel, çok anlamlı bir ifade şekli Bu gibi sözler ve bu yönde gösterilen tavır ve dik duruş, aslında tüm siyasetçilerin kendilerine örnek alması gereken bir davranış Ama bu gibi siyasetçilerin sayısı, günümüzde oldukça az  Bu itibarla, CHP İzmir Milletvekili Sayın Prof Dr. Birgül Ayman Güler Hocaya bravo diyorum ve onu yürekten kutluyorum
            Birgül Hocanın gibi siyasetçilere Türkiye’nin çok ihtiyacı var.
            Bir hususa daha işaret etmek istiyorum: Eğer Hoca, CHP genel başkanlığına aday olsa, Sayın Kemal Kıkıçdaroğlu’ndan daha fazla oy alabileceğini söyleyebilirim. Bir konu daha var:
            Sayın Kılıçdaroğlu’nun Birgül Hocaya, televizyonlarda konuşma yasağı koyduğunu öğrendim. Sonra Sayın Kılıçdaroğlu’nun Birgül Hocayı yalnız bıraktığını da, biliyoruz. 1 Şubat 2013 tarihinde televizyon ekranlarında, CHP li il başkanları adına yapılan basın açıklamasını da, duyduk
            Bu açıklamada, Sayın Kılıçdaroğlu’na destek veriliyor,Birgül Hocanın söyledikleri eleştiriliyor.Bu tür açıklamalar da, son derece yanlış, ve bir maksada yönelik. Sayın Birgül Hocaya önerim ve tavsiyem şudur:
            Sayın Hocam, sizin gibi değerli bir insanın, böyle bir açıklamadan sonra, CHP’de işi olmamalı, derhal o partiden istifa edin. Böylesi daha iyi! Size illa ki, başka bir partiye geçin demiyorum, ama bağımsız olarak ta devam edebilirsiniz. Böylesi bir durumda vereceğiniz mücadele ile, toplumu aydınlatmaya devam edersiniz. Bu husus sizin önünüzü de açar, belki sonraları CHP’ye genel başkan bile olabilirsiniz
            EĞER CHP VE AKP DEN BAZI MİLLETVEKİLLERİ İSTİFA EDERLERSE…
            Eğer böyle bir şey gerçekleşirse, Türkiye’nin tekrar huzur ve güven ortamına kavuşması için, iyi bir başlangıç yapılmış olur
            Yukarıda, CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya, sadece milli birlik ve beraberliğimizi korumamız yönünde, üniter yapımızın devam etmesi yönünde, yaptığı açıklamalar ve tavsiyelerden dolayı, linç edilmek istendiğini detayları ile anlatmaya çalıştım Bunun haricinde, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ile,ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalarla, ne kadar vahim bir durumda olduğumuzu ortaya koymak istiyorum.Böylesine vahim bir ortamda, bazı Milletvekillerinin partilerinden istifa etmeleri, belki bir çözüm olabilir.
            Biliyorsunuz İzmir’de Deniz Kuvvetlerinde son dalgada, askeri casusluk yaptıkları gerekçesi ile tutuklanan Bahriyeliler nedeniyle, Türk Deniz Kuvvetleri’ne komuta edecek Amiral kalmadığını, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da sonunda kabul etti, ve bu durumdan şikayetçi oldu,,birilerini de, suçlamaya çalıştı. AKP’ye gözleri kapalı oy veren bazı vatandaşlarımız, Sayın Başbakan’ın bu U dönüşünü takdir edebilir ama, bu husus işin vahametini ortadan kaldırmaz.
            Eğer Sayın Başbakan düşüncelerinde gerçekten samimi ise, en kısa zamanda, gerekiyorsa yasal düzenlemeleri de yaparak Silivri’de, Hasdal’da tutsak olan Komutanları derhal serbest bırakmalı, haklarını iade etmelidir.Burada en azından tutuksuz yargılanmaları sanabilir
            Ayrıca bu gibi tutuklamalarda, delillerin sahte olduğu, birileri tarafından üretildiği, bilirkişiler tarafından tespit edildiği Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz tarafından da, resmen kabul edildiğine göre, Komutanların derhal tahliye edilmeleri, bu tezgahı kuranların bulunup, yargılanmaları gerekir.Bunu Sayın Başbakandan bekliyoruz
            Sayın Başbakan suçu üstünden atmaya çalışırken, birilerini suçlarken, aslında topu Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e ve Sayın Fethullah Gülen Hocaya atmak istiyor.
            Bu Üçlü’nün aslında birbirlerini sevmediklerini, birbirlerine rakip olduklarını, daha önceleri de yazmıştım. Sayın Başbakanın malum açıklamalarından, yakında yeni gelişmelerin yaşanacağını da, var sayabiliriz.
            Şimdi CHP ideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 29 Ocak 2013 Salı günü yaptığı grup toplantısındaki açıklamalarına dönüyorum
            Sayın Kılıçdaroğlu Çine yaptığı seyahatle ilgili olsa gerek ki, kendisine sorulan Şanghay Örgütlenmesine girmek istiyor mu sunuz, ya da, bu konuda ne düşünüyorsunuz sorusuna cevaben şöyle dedi:
            O zaman NATO ne olacak? Biz yüzümüzü Batıya döndük, o zaman Avrupa Birliği ne olacak dedi..
            Bu gibi ifadelerden, Sayın Kılıçdaroğlu’nun, aslında Amerika Birleşik devletlerine kuvveti bir mesaj vermek isteği, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan daha Amerikancı olduğunu anlatmak istediği sonucunu çıkarabiliriz
            Ben şu hususu özellikle belirtmek istiyorum:
            Eğer siyasetçiler her 2 tarafa da, eşit mesafede olsalar, Türkiye’nin hak ve menfaatlerini ön plana çıkarsalar, daha doğru olur. O zaman Halkımızdan da, daha fazla destek görürler. Tek yanlı açılamalar, hem kendilerini zora sokuyor, hem de Ülkemiz adına zarar veriyor.
            Sayın Kılıçdaroğlu’nun Sayın Hüseyin Aygün gibi saplantıları olan aşırı uçlardaki bazı insanları aday gösterip, onları Melis’e sokmasını, hatta bu gibilere parti yönetiminde önemli görevler vermesini, tesadüfi gelişmeler olarak kabul edilemez
            Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya yüklenilmesini de, bu kapsamda değerlendirmek daha doğru olur.
            Peki, TR705 kodu ile,CİA’nın Strafor diye adlandırılan bağlı bir kuruluşun  hesabına çalıştığı,basında da yer alan, ve bunu inkar da etmeyen Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun deşifre olmasına rağmen, hala CHP Genel Başkan Yardımsı Makamında tutulmasına ne demeli!?... Bütün bunlar,sorgulaması gereken önemli hususlar
            Sayın Birgül Ayman Güler’i de yalnız bıraktığına göre, Sayın Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına niçin getirildiğinin de, sebebi anlaşılmış oluyor.
            Böylesine karmaşık hesabın içinden çıkabilmek için, bazı Milletvekillerinin partilerinden istifa etmeleri, tek çözümmüş gibi gözüküyor
            Böyle bir davranış, aslında Milleti aptal yerine koran siyasetçilerin doğru yola girmelerine, belki faydası olur. Ama öncelikle Millet kurtulur
            Cumhuriyet Halk Partisi CHP’de bireysel olarak doğru yerde ve doğru zamanda, olumlu yönde çıkışlar yapan Milletvekilleri, sadece Sayın Birgül Ayman Güler ile de, sınırlı değil.
            CHP li çoğu Milletvekilleri, liderlerinden izin almadan, memleketimizin hayrına gördükleri konularda, önerilerini, araştırmalarını ortaya koyuyorlar, aynı şekilde eleştirilerini de, ucu nereye ve kime dayanırsa dayansın, açıkca yapabiliyorlar.
            Suriye krizinde sınırımızda ve mülteci kamplarında yaşananları, en doğru bilgileri CHP Hatay Milletvekilleri sayesinde duyduk, öğrendik
            CHP li bazı diğer Milletvekillerini de, televizyonlarda, sık sık görüyor ve duyuyoruz. CHP Milletvekilleri, milletçe direnişimizi ortaya koyan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, 10 Kasım Atatürk’ü anma, 23 Aralık 2012 Sivri çıkartması gibi toplum hareketlerinde, hep ön sıralarda yer alanlardan biri. Ve kendilerine düşen katkıyı da, koymaya çalışıyorlar
            Eğer CHP Genel Merkezi de ,bir tüzel kişilik olarak, kendine düşen görevi tam olarak yapmış olsaydı, bu gün Silivri zindanlarında tutsak olan vatansever Milletvekilleri,Komutanlar,gazeteci ve televizyoncular, ünlü bilim adamları, hala orada olmayabilirlerdi.
            Bazı konularda CHP Yönetiminin duyarsız kalması, ya da başarısız olmasını, bir operasyonla eski lider Sayın Deniz Baykal’ın tasfiye edilmesine, onun yerine oturtulan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na bağlamak daha doğru bir yaklaşım olur.
            Böyle bir yönetim değişikliğine bağlı olarak, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da kendi kafasına uygun kişileri yönetime getirmiştir. CHP’de ki yönetim değişikliği ile, ulusalcıların tasfiye edildiğini, CHP tabanında huzursuzluk ve oy kaybının yaşandığını söyleyebiliriz. Tabi ki böyle bir hususun, muhalefete de yeniden bir ayar verme kapsamında bilerek yapıldığını belirtmiş olalım. Bunu yapan da, AKP’yi kim iktidar yaptı ise, aynı güç odağıdır
            Bu itibarla ben, CHP li bazı Milletvekillerinin Genel Merkeze rağmen ferdi çıkışlarını, ve görevlerini yapmalarını çok anlamlı buluyorum. Ama mevcut genel başkan ve parti yönetimi ile, CHP’nin yükselebileceğini, bir atak yapabileceğini hiç sanmıyorum. İşte asıl sorun da burada Cumhuriyetin kazanımlarına, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı, ulusalcı Milletvekillerinin ne yapabilecekleri hususundaki önerilerii de bu kapsamda yapmak istiyorum
            Sorgulayıcı özelliğinden dolayı olmalı ki, Cumhuriyet Halk Partisi CHP, çok partili döneme geçmemizden bu yana ,tek başına iktidar olma şansını yakalayamamış olmasına rağmen, hala dimdik ayakta durmaktadır. Bu husus, demokrasimiz açısından çok önemli bir kazanım
            Ama liderlerine rağmen, diğer siyasi partilerde, örneğin MHP ve özellikle de iktidardaki  AKP Milletvekilleri ile parti yöneticilerinin, ferdi çıkışlar yaptıklarını, yapabildiklerini pek göremiyoruz .Es kaza bu partiler seçim barajı altında kalsalar, kolay kolay toparlanamazlar, ya da dağılır giderler.Bu yaklaşım AKP için çok daha doğru. Eğer AKP Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan bir tökezlese, AKP silinip gider.
            AKP Milletvekillerini bir arada tutan ise, iktidar tutkalıdır. Ama AKP’nin içinde de, huzursuzluğun ve kıpırdanmanın olduğunu söylemeliyim Sebebi ise şu: Sadece Milletvekili olmak ve iktidar olmanın nimetlerinden yararlanmak için, özünde AKP’nin politikalarına inanmadıkları halde, ses çıkarmayan, Sayın Başbakanı eleştirmeyen bazı Milletvekillerinin bulunduğunu da, göz ardı etmemek lazım
            AKP’ye oy veren çoğu seçmen, Hükümetin,sözde yürüttüğü Kürt açılımından ve PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerden çok rahatsız. Bu gibi uygulamalardan rahatsızlık duyan, ama Müslüman, Dindar gibi gerekçelerle sadece, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan dolayı, samimi duygularla oy veren bazı vatandaşlarımızın da, acaba demeye başladıklarını görüyorum.
            Hükümetin, özellikle de, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan dolayı, AKP’nin oy kaybına uğradığını, ya da uğrayacağını, bazı AKP Milletvekillerinin de, gördüğü, anladığı kanaatini taşıyorum
            Sonra, üst üste 3 defa seçildiklerinden dolayı, bir daha seçime giremeyecek durumda olan Milletvekili sayısının 200 e yakın olduğu söyleniyor .Bu konumda olan Milletvekillerinin, iktidarın aleyhine dönen rüzgar ve şartlardan dolayı, kendilerine güvenli bir liman arayacaklarını da, var sayabiliriz.Başka önemli bir hususta şu:
            Bu gün AKP’nin içinde sayıları 57 yi bulan, Merkez sağ kökenli Milletvekilinin olduğu söyleniyor. Aslında bu gibi Milletvekillerinin de uygulanan politikalardan rahatsız olduklarını söyleyebiliriz.
            Tüm bu faktörlerde göz önünde bulundurulduğunda, AKP’ nin çöküşte olduğunu, kendi içinden de parçalanacağını söyleyebiliriz. Sonra İktidar – Fetfullah Gülen çekişmesinin olduğunu da, göz ardı etmemek lazım
            Bu itibarla, AKP’den bazı Milletvekillerinin de, ayrılmayacağını kimse garanti edemez. Ben şahsen, yeni Anayasanın oylanması aşaması öncesinde, ya da sonrasında, AKP de de, bazı kopmaların yaşanabileceğini düşünüyorum. Şimdi başlıktaki sorunun cevabına geliyorum:
            Eğer CHP, AKP ya da MHP’den bir grup Milletvekili, partilerinden istifa edip ayrılırlar ve bir grup gibi hareket ederlerse, AKP Hükümetinin Türkiye’nin aleyhine yürüttüğü çalışmalara bir set oluşturabilir, engelleme yapabilirler.Ben bu noktada,CHP,AKP ya da MHP’nin içinde, bir şeyler yapabilecek kapasitede vatansever yeterli sayıda Milletvekilinin olduğunu düşünüyorum
            Eğer 70-80 kişilik böyle bir grup oluşursa, Türkiye’de çok şey değişir .Bu sayının daha da, yüksek olacağını söyleyenler de var.
            Toplumda böyle bir çözüm yolunun dillendirilmeye başlandığını söylemeliyim
            İşçi Partisi, CHP li bazı Milletvekillerinin istifa edip, kendilerine katılacaklarını söyledi ama, ben böyle bir gelişmenin olacağı kanaatinde de değilim. Ama sonraları belki şöyle bir gelişme yaşanabilir
            CHP’den ayrılacak Milletvekilleri, sonraları belki DSP’ye katılabilir,
            AKP’den ayrılacak Merkez Sağ kökenli Millevekilleri de, Demokrat Parti’ye geçerek, DP adına bir grup oluşturabilirler.
            Ben şahsen siyasi sebeplerden dolayı, bözulan dengenin yeniden kurulması için, sol cephede, Demokratik sol Parti DSP’nin güçlenmesini, sağ cephe de ise, Demokrat Parti DP’nin kendi iç sorunlarını halledip,siyasal hayatımızda yerini almasının gerektiğine inanıyorum
            Saygılarımla,
            (Anayurt Gazetesi 6-7-8-9-11-12-13-14-15 Şubat 2013 Çarşamba-Perşembe-Cuma-Cumartesi-Pazartesi-Salı-Çarşamba-Perşembe-Cuma)
            ***
TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?,
(10 – 11 – 12 – 13 – 14)
                                        Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            SEÇİMDE OYLARIN TOPLANMASINDA;
ESKİ SİSTEME DÖNMEK
            Sevgili Anayurt Okurları, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP'nin iktidara gelmesi ile, seçim sandıklarından çıkan oyların, Türkiye genelinde birleştirilerek, seçim sonuçlarının belirlenmesinde, merkezi sistem bilgisayar ağından yararlanıldığını hatırlatalım. Deniliyor ki, bu sistemle, kazanması istenen bir partinin lehine fazladan oy eklemek, bu partiyi iktidar yapmak mümkün. Bu mahzur görüldüğünden olmuş olmalı ki, Amerika ve birçok Avrupa devleti, bu sistemi kullanmaktan vazgeçmiş
            Şimdi kestirme yoldan önerimi söylüyorum; Türkiye’de bu sistemden vazgeçmeli ve eski sisteme geri dönülmeli Sandıklardan çıkan oyların toplanmasında, elbette bilgisayardan yararlanılmalı ama,merkezi ağ sistemi ile olmamalı.
            Sandıklardan çıkan oyların toplanmasında kullanılan merkezi bilgisayar ağının mahsurlarından bahsederken, aslında AKP’nin tek başına iktidar olmasının en önemli nedenlerinden birinin ipuçlarını da vermiş oldum. Bu konuyu burada biraz açacağız ve diğer seçim hilelerinden de, kısaca örnekler vereceğiz.
            Oyların toplanması ve kazananın belirlenmesinde kullanılan bilgisayar destekli merkezi ağ sisteminin kullanılmasında,en azından bir tarafın lehine sonuçlandırılmasında, bu işin teknik tarafını, AKP’nin tek başına yapabileceği kanaatinde de, değilim.Zira burada dış bağlantılar, Türk Ulusu üzerine, birlik ve beraberliğimizi bozmaya yönelik hesapların da, etkin olduğunu göz önünde bulundurursak,.hangi Devletten teknik yardım alındığını, kimden bahsettiğimi de, anlamışsınızdır her halde
            Bu teknolojiyi, yapılan; ya da yapılması muhtemel seçim hilesini ve gerekçelerini şu şekilde de izah etmek mümkün
            Bu husus daha önceleri, bazı siyasiler tarafından da dile getirildi. İddia edilen husus şu: AKP, Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurduruldu.İstediğini elde edinceye kadar, onu iktidarda tutmak isteyecek.Sonra teknoloji Amerika Birleşik Devletleri menşeli. Şifre de onların elinde. Oy kullanma saatinin sona ermesinden kısa bir süre sonra, Türkiye genelinde toplamın yapıldığını, her defasında da kazananın AKP olduğunu unutmamak lazım
            Eski sisteme geri dönülmesini, AKP asla istemez. Bu iş ancak, muhalefet partilerinin Hükümeti sıkıştırmaları neticesinde gerçekleşebilir
            Bence bu husus zaman geçirilmeden muhalefet liderleri, ya da Milletvekilleri tarafından acilen, Mecliste gündeme getirilmeli, eski sisteme geri dönülmesi ile, seçim hilelerinin önlenmesi yönünde, kanun çıkartılması sağlanmalıdır. Bu husus, yeni Anayasa çalışmalarından da, daha önemlidir. Muhalefet liderleri, Hükümete ve bir birlerine laf yetiştirmeyi bırakıp, acilen bu konuyu halletmeleri gerekir. Bence bu husus, Türkiye’nin en acil sorunlarından biridir.
            Hiç kimse, sadece sandıklara sahip olmakla, sandık tutanakları ile sonuç alınabileceğini düşünmesin. Bunun örneklerini daha önceleri de gördük. Cumhuriyet Halk Partisi CHP, elindeki sandık tutanaklarına dayanarak, seçim sonuçlarına, Yüksek Seçim Kurulu nezdinde itirazda bulunmuştu. Peki bir sonuç alındı mı? Hayır.
            Biliyorsunuz; Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği karara itiraz etme hakkı maalesef yok. Aslında AKP iktidara gelmeden önce, YSK’nın hakimleri, bunun gibi kesin delillere dayanan itirazları asla göz ardı etmezlerdi, taraf ta tutmazlardı.AKP’nin gelmesi ile, en ciddi,en tarafsız olan,olması gereken kurumlar, hep dejenere edildi. Bu hususu şu şekilde izah etmek mümkün:
            Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, Devletin  bu gibi önemli kurumlarının başına birileri getirilirken, tercihini işi bilenden, düzgün çalışandan yana değil,kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceği insanlardan yana kullanıyor.Asıl sorun da, zaten burada başlıyor
            AKP önce % 34, sonrasında % 38 ve nihayet 2011 de yaklaşık % 50 oy aldı Gelişen bütün olumsuz faktörlere, toplumun hemen bütün kesimlerinden yükselen rahatsızlık ve Hükümeti protestolara rağmen, her defasında artan bir oy oranı ile, 3 defadır üst üste iktidar oldu Bunu, sadece halkımızın teveccühü olarak değerlendirebilir mi yiz?
            Sizlere bu konu ile ilgili, bir ipucu daha vermek istiyorum
            Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın yeni bir Anayasa konusundaki ısrarını biliyorsunuz. CHP ve MHP’den umudunu kesince, tehditler savurmaya başladı ve şöyle dedi: Eğer Mart ayına kadar bir uzlaşma olmaz ise, o zaman bizde kendi Anayasamızı hazırlar ve BDP ile birlikte hareket ederiz Böyle bir durumda, Anayasayı geçirmek için, toplam oy, kafi gelmez ama, referandum için, 330 oy kafi dedi. Burada kastedilen husus şudur: Sayın Başbakan aslında, seçim hilesi ile de olsa, yeni Anayasa’yı referandumda geçirebileceklerini vurgulamak istiyor.
            Eğer CHP ve MHP bastırır, oyların toplanmasında, eski sisteme geçilmesini sağlarlarsa, Sayın Başbakan’ın dayattığı, olmazsa tehditler savurduğu yeni bir Anayasa konusu da dahil, tüm siyasi hesaplar suya düşer Böyle bir şey ise, iyiye gidiş için bir başlangıç olur.
            Bilgisayar oyunu ile, AKP lehine oy yazılmasının dışında, AKP'nin çok değişik seçim hilelerine baş vurduğu, kendisine oy vermeyecek kişileri tespit etmek için, istihbarat yaptığı, bu gibilerin oy kullanmalarını engellemek için, tedbir aldığı, karışıklık yarattığı bazı örneklere bizzat ben de  rastladım, ve yaşadım.     Örnek olması bakımından 2004 yerel seçimlerinden bir örnek vermek istiyorum
            O tarihlerde ben, Türkiye Elektrik Üretim Genel Müdürlüğü EÜAŞ’ta henüz çalışıyordum ve Ankara’da Gölbaşı’nda Şafak Mahallesi’nde oturuyordum. Orada 1000 e yakın lojman vardı. Her dairede 4-5 kişi bulunduğunu kabul etseniz orasını,8-10 Bin oy potansiyelinin bulunduğu bir site olarak düşünebilirsiniz. Kesin seçmen sayısı, bu rakamdan biraz aşağı, biraz yukarı olabilir
            Tabi ki, sandık seçmen listeleri,her yerde olduğu gibi, bir süreliğine orada da; Muhtarlıkta askıya çıkıyor Tanınan süre içerisinde listelere bakıp, isimleri orada gördük.Örneğin deniliyor ki, seçmen kartları Perşembe, ya da Cuma günü gelecek Perşembe günü varıyorsunuz, henüz gelmedi.Cuma günü mesai sonrasında varıyorsunuz, Yüksek Seçim Kurulu’undan sabahleyin getirmişlerdi ama, akşama doğru toplayıp geri götürdüler. Ve Pazar günü de, seçim var .Tabii ki bu kısa süre içerisinde, Yüksek Seçim Kurulu’na gidip, kartları oradan almanın imkanı da pek yok. Seçim günü mecburen nüfus  cüzdanı ile, muhtemelen oy kullanmanız gereken en yakın sandığa gidiyorsunuz, ve oradaki listede isminizi bulmaya çalışıyorsunuz. Ama maalesef. Binlerce seçmenin bulunduğu bir mahallede, bütün sandıklarda isminizi arıyorsunuz, yine maalesef bulamıyorsunuz.Süre dolduktan sonra isminizi ancak, ek bir listede bulabiliyorsunuz. Bu itibarla 2004 Yerel seçimlerde maalesef oy kullanamadım. Şimdi ilginç bir şey daha söyleyeceğim; Oy kullanamayan sadece ben ve benim ailemle de sınırlı  değil. Hangi sandıkta oy kullanacağımı öğrenmeye çalışırken, başka birileri de, hangi sandıkta oy kullanacaklarını öğrenmeye çalışıyorlardı.
            Sonuç ta merak edip araştırdım; binlerce seçmenin bulunduğu Şafak Mahallesi’nde her sandıkta bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, 50-60 kişi maalesef oy kullanamamış. Şimdi seçimi hangi partinin adayının kazandığına geliyorum:
            Gölbaşı genelinde favori adayın Demokrat Parti’den Sayın Namık Kemal Doğan olduğu anlaşılıyordu ama, seçimi kazanan,AKP’nin adayı Sayın Nasır Haşlak oldu. Halbuki onun ismi hiç geçmiyordu.
            Buradan şöyle bir yargıya varabiliriz. Ankara Türkiye’nin Başkenti. Gölbaşı ise,  Başkentin bir ilçesi. Eğer Başkentin sadece bir ilçesinde mevcut durum bu ise, Anadolu’nun gözden ırak bölgelerinde, kim bilir ne dolaplar çevriliyor
            Şunu söylemek istiyorum Böylesine alavere, dalavere ortamında yapılan seçimlere ve alınan sonuçlara aklı başında hangi insan inanır, güvenir?
            Şimdi tekrar başa dönüyorum, o zaman Gölbaşı’nda benim oturduğum mahallede, seçmen kartı konusu ile, vatandaşın oy kullanmasının nasıl engellendiğine biraz açıklık getirmek istiyorum
            Ben 2004 te henüz, gazetede Köşe Yazıları yazmıyordum. Ama o zaman da Mühendislik Camiasında, Enerji Bakanlığı Camiasında, bilgisi tecrübesi ve dik duruşu ile hep tanınan bir insandım. Daha doğrusu çocukluğumdan beri hep bilinen, tanınan bir insandım. Bu yönüm ile, aslında benim kime oy verebileceğimi tahmin etmek, öyle zor bir şey değil.8-10 Bin kişinin ikamet ettiği TEK lojmanlarında oturan personel için de bir şeyler söylemek istiyorum
            Burada oturanlar genelde idareciler ile, mühendis, teknisyen seviyesinde insanlar. Bir kısmı da kıdemli memur pozisyonundalar Bu itibarla burada oturanları, gelel de yüksek eğitimli, kültür seviyesi yüksek insanlar olarak düşünebilirsiniz.Böyle bir tablo içerisinde, burada oturan insanların en azından önemli bir kısmının düşünce yapısını bilmek, kime oy vereceğini tahmin etmek te çok zor değil. Yazının baş taraflarında vurguladığım üzere işte bu nokta da, kişi istihbaratları yapılıyor ve sonuçta AKP ‘ye oy vermeyeceği tahmin edilen insanların seçmen kartları, karışıklığa getiriliyor ve bu şekilde, oy kullanmaları da, engellenmiş oluyor.
            Böyle bir şey ise ancak, Yüksek Seçim Kurulu’nda bu kartları hazırlayanların da, ayarlanması ile mümkün olur. Bu gibi yolsuzluklar, usulsüzlükler ise, maalesef ileri demokrasiye geçtik söylemleri ile övünen ve en önemlisi de kendini Dindarlıkla öne çıkaran bir İktidar zamanında yaşanmış oluyor.
            Ölülerin adına bile seçmen kartlarının düzenlendiği, onların adına oy kullandırıldığı haberleri de, gazetelerde yer aldı. Sonra seçmen sayısında 6 Milyon kadar fazlalık olduğu tespit edildi. Peki böyle bir durum karşısında, bunun gereği yapıldı mı, hayır, yapılmadı.
            Bir ara, mükerrer oy kullanmayı önlemek için, parmağa bir süre çıkmayan mürekkep damlatılıyordu, sonrasında, bu uygulamadan da vazgeçildi. Acaba neden?...
            Şimdilerde Suriye’den gelen mültecilere, Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfuz cüzdanı dağıtıldığı, bu mültecilere kalıcı konutlar yapıldığı haberlerini duyuyoruz. Hatta bu gibilere seçimlerde oy kullandırılacağını söyleyenlerde var.Bu hususu dile getirenlerden biri de, benim.Son zamanlarda CHP İzmir Milletvekili Prof Dr  Sayın Birgül Ayman Güler somut bir tespitini ortaya koydu ve şöyle dedi
            İzmirde bir mahallede seçmen sayısında 39 fazlalık tespit edilmiş. Sonrasında bu hususun, BAZI Suriyelilerin seçmen yazılmasından kaynaklandığı anlaşılmış. Sadece bu tespit bile,ilerde yapılması muhtemel refarandum ve seçimlerin de, ne kadar şaibeli, ne kadar hileli olacağının işaretleri Diyeceğim husus şudur:
            Muhalefet Partileri Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a ve birbirlerine laf yetiştireceklerine, benim söylediğime benzer hususları ısrarla gündeme getirsinler, iktidarı sıkıştırsınlar; işlerin düzelmesi yönünde önemli bir hizmet yapmış olurlar
            Tekrar vurgulamak istiyorum; İktidarın yaptığı yanlış ve maksatlı uygulamaları tasvip etmek, elbette mümkün değil. AmaMuhalefet liderlerinin de ayarlanmış olduklarını var saysak bile, becerikli olduklarını da maalesef söyleyemeyeceğim
            Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi 16 – 18 – 19 – 20 - 21 Şubat 2013 Cumartesi – Pazartesi – Salı –Çarşamba – Perşembe)
***
TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?
(15 – 16 – 17 – 18 – 19 - 20)
                                       Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            BİR BRAVA DA;
CHP TUNCELİ MİLLETVEKİLİ KAMER GENÇ'E
            Sevgili Anayurt Okurları CHP İzmir Milletvekili Prof Dr. Sayın Birgül Ayman Güler'in Türk Ulusu ve Üniter yapımıza vurgu yaparak, ön plana çıkaran ve bazı çevrelerin tepkisine neden ola malum sözlerinden sonra, aradan çok geçmeden bu defasında  da,CHP Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Meclis'te başka önemli bir konu da çıkış yaptı Yunanistan'ın Ege ve Akdeniz'de bulunan 16 Adamızı işgal ettiğini söyledikten ve bu konu da bazı bilgiler verdikten vebazı eleştirilerden sonra, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan'a hitaben şöyle dedi:
            İmralı Adası'ında, Abdullah Öcalan'a tahsis ettiğin gemiyi bize tahsis et de, Yunanlıların işgal ettiği adalarımıza bir gidelim ;durumu yerinde tespit edelim gibi şeyler söyledi.
            Tabi ki, böyle bir söze kimse tepki göstermemiş olsa bile, böylesine önemli bir konu da, eğer işin takipçisi olunursa, Hükümeti çok zora sokacak gelişmeler yaşanabilir, hatta Hükümet istifa etmek zorunda bile kalabilir  Böylesine önemli bir konuyu gündeme getirmiş olmasından dolayı, eminim ki, Hükümet Yetkilileri sayın Kamer Genç'e çok kızmışlardır. Ve muhtemelen şöyle demişlerdir:
            Abdullah Öcalan'la, diğer PKK lılarla, müzakerelerin, pazarlıkların son süratle yapıldığı bir zaman da, bu gibi gündem dışı konuların gündeme getirilmesi ve pişmiş aşa su konmasının şimdi zamanı mı demişlerdir.
            Hükümet Yetkilileri kızmış olsalar bile yerinde ve zamanında yapılan bu çıkışından dolayı, bu haberi duyan, okuyan vatansever vatandaşlarımız, Sayın Kamer Genç'e hak vermişler ve teşekkür etmişlerdir. Bu vesile ile ben de, Sayın Kamer Genç'i kutluyorum ve  bravo diyorum
            Zira bu konu, Abdullah Öcalan ve diğer PKK lılarla yapılan görüşmeler ve pazarlıklar ile, yine bölücü bir Anayasa yapmaya yönelik çalışma ve pazarlıklardan daha önemlidir, daha acildir.
            İyi ki, CHP li Milletvekilleri var Önemli konularda doğru bilgileri genelde onlardan alıyoruz, doğru yerde ve doğru zamandaki önemli çıkışları da, yine onlardan görüyoruz. Eğer CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile, onun yönetime getirdiği Yöneticiler de, Sayın Birgül Ayman Güler, Kamer Genç ve bu gibiler paralelinde olsalar, CHP nin misyonu çizgisinde olsalar, her halde, AKP ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, şimdiki gibi öyle kolay hareket edemezdi. Kıssadan Hisse ile söylemek istediğim husus şudur.
            16 Adamızın Yunanlılar tarafından, 2004 ten itibaren işgal edilmiş olması ve Hükümetin bu konuda bir şey yapmaması, hatta unutturmaya çalışması, son derece vahim bir olaydır. Bu husus, topraklarımızın yabancı bir devlet tarafından işgal edilmiş olmasının dışında, şimdi ve ilerde güvenliğimizi tehlikeye sokacak, Ege ve Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimizi ciddi bir şekilde, tehlikeye sokacak konulardır.
            Bu itibarla, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin bölünüp parçalanması ile sonuçlanacak yasal çalışmalarla meşgul olmak yerine, öncelikle bu gibi konularla ilgilenmelidir.
            Eğer, isimlerinden saygı ile, övgü ile bahsettiğim bu CHP li Milletvekilleri gibi, diğer tüm Milletvekilleri de görevlerini yapar ve ettikleri yemine sadık kalırlarsa, Adaların nasıl işgal edildiği bütün yönleri ile araştırılabilir ve bunun gereğini yapmak daha kolay olur
            Böyle bir husus, Hükümeti çok rahatsız etse bile, bundan böyle Hükümet herkesin gözünün içine baka yanlış işler yapmaya devam edemez. Böyle bir husus, Yetkililerin belki kendilerine gelmelerine de, vesile olur.
EĞER SİYASETÇİLER, KENDİ İÇ SORUNLARIMIZ HAKKINDA YABANCI DEVLETLERİN GÖRÜŞÜNÜ ALMAK, YA DA  ONLARI BİLGİLENDİRMEK GEREĞİNİ DUYUYORLARSA; SORUNLARIN KAYNAĞI ANLAŞILMIŞ DEMEKTİR.
            Burada 2 hususa dikkat çekmek istiyorum. Birinci husus; Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, her vesile BOP Eş Başkanı olduğunu söylüyordu. Bizim gibiler bunun ne anlama geldiğini biliyordu ama, AKP’ ye oy veren çoğu sade ve saf vatandaşımız, bu BOP Eş Başkanlığı’nın Türkiye’nin yararına bir şey olduğunu zannediyordu. Ama zaman içerisinde, uygulamaların ve bazı gelişmelerin de işığı altında, böyle bir şeyin Türkiye’nin yararına olmadığını, bu gibi vatandaşlarımızın bir kısmı da gördü ve olup bitenleri anlamaya başladı
            Bu çerçevede Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, Oslo’da PKK Önderleri ile gizli yapılan görüşme ve pazarlıkların deşifre olmasından sonra, bu görüşmeyi gündeme getirenlere şöyle diyordu: İspat edemeyen alçaktır, şerefsizdir.
            Gün geldi, bu görüşmeler ve pazarlıklar gizlenmeden, saklanmadan doğrudan yapılmaya başlandı. Ve Sayın Başbakan Oslo’da daha önce yapılan gizli görüşmeleri de bu arada itiraf etti
            Peki, iddiaların doğru olduğu, Sayın Başbakanın itirafları ile de, doğrulandığına göre; acaba Sayın Başbakan muhataplarından bir özür dileme gereğini duydu mu? Hayır.Hukuki bir müeyyide uygulandı mı, hayır!. Bu gibi şeyler ancak Türkiye’de olur.
            Peki mevcut durum bu ise,Sayın Başbakanın Anayasa hazırlanması gibi ciddi bir konuda, yapmak istediklerinin doğru olduğuna nasıl inanacağız.?...
            Şimdi, Abdullah Öcalan ile İmralı Adası’ında ki görüşme trafiği son sürat devam ediyor. Barış ve Demokrasi Partisi BDP Milletvekilleri, İmralı’ya gidebilmek için, sıraya girmiş durumda.
            İmralı Adası’na yapılan ziyaretlerin,yapılan görüşmelerin asıl amacının ne olduğunu biliyoruz Asıl amacın Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışan, bir Anayasa suçu işleyen terörist başı Abdullah Öcalan’ı barışın sağlanması, terörün durması için tek umutmuş gibi gösterip parlatmak, sonrasında ev hapsine almak, nihayetinde de, bir af ile serbest kalmasını sağlamak ve bir lider olarak Meclis’e sokmak.Yapılmak istenen şey, aslında bu!...
            Tüm bu girişimler ve yapılmak istenenlerle, bir Anayasa suçu işlendiğini, işlemeye devam edildiğini, burada tekrar hatırlatmış olalım
            Ortaya çıkan yol haritası konusunda, daha önceleri Amerikalılarla görüşüldüğü de, deşifre olmuştu.
            İmralı’ya yapılan ziyaretlerin sıklaştırılması ve Anayasa çalışmalarının Mart ayında sonuçlandırılması gibi ısrarların da, bir planın parçası olduğu, ısrar edenin de, aslında Amerika Birleşik Devletleri olduğu anlaşılıyor.
            Aslında Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın Amerika’ya her gidişinde bu gibi konuların konuşulduğu biliniyordu. Şubat ayında, bir ziyaretin daha gerçekleşeceğini, önceden duymuştuk.
            Yapılması beklenen bu ziyaret de, Abdullah Öcalan’la yapılan temaslarda gelinen nokta ile, yeni bir Anayasa hazırlanması konusunda gelinen nokta gibi hususların masaya yatırılacağını söyleyebiliriz.     Demek istediğim husus şudur.
            Eğer Siyasetçiler, Türkiye’nin iç sorunlarını yabancı bir devletin istekleri doğrultusunda çözmeye çalışıyorlarsa, onlara danışıyorlarsa, gelişmelerin, yapılmak istenenlerin hayrımıza olmayacağını bilmek gerek. Bu notada, bu gibi siyasetçilerin, Halkımızdan bir şeyleri saklamaya, gizlemeye çalıştıklarını söyleyebiliriz.
            İkinci husus ta şu: Ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da, Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenip, bir amaç doğrultusunda CHP’nin başına getirildiğini tahmin ediyorduk; son gelişmelerin ışığı altında bu hususun da, doğru olduğunu gördük ve anladık.
            Sayın Kıçdaroğlu  İlgiltere’ye yaptığı ziyarette, İngiliz Parlamentosunda ki konuşmasında; yeni Anayasa konusunda, AKP ile çoğu konuda anlaştık dedi. Türkiye’nin yönünün Batı olduğuna vurgu yaptı ve Avrupa Birliği konusunda Türkiye’ye yardımcı olunmasını talep etti Peki şimdi soru şu:
            Amerika Birleşik Devletleri, ya da İngiltere’yi idare edenler, yapacakları Anayasa konusunda ve başka konularda, gelip bize mi danışıyorlar?...
            Bu gibi insanların siyasette tepe noktalarına gelmesinde, Halkımızın kandırıldığını söyleyebiliriz.Bu hususu şöylede özetleyebiliriz: Takke Düştü, Kel Göründü
            Ama önemli olan, bundan sonra ne yapılacağıdır.
            Bu itibarla şu sonucu söyleyebiliriz: Türkiye’nin her konuda ki sorunlarını yabancı bir devlete anlatmak, onlardan görüş, ya da direktif almak gerektiğini hisseden, ya da zorunda olan siyasetçiler, hele lider konumunda iseler, ya da Hükümeti idare ediyorlarsa, derhal görevlerinden istifa etmelidirler.
            Sadece lider konumunda olanların değil, daha alt kademedeki siyasetçilerin, ya da Devletin önemli kurumlarının başında bulunan bazı bürokratların, örneğin Anayasa Mahkemesi Başkanı, ya da Polis Teşkilatının başı gibi kişilerin de, kendi sorumluluk alanı dahilindeki konularda, başta Amerikalılara bilgi verdikleri hususu, daha önceleri Basınımızda yer alan konular. Ama bu gibi suç teşkil eden, ya da doğru olmayan konularda, bu gibi fiilleri işleyen yetkililer, Türkiye’de maalesef istifa etme gereğini duymuyorlar. Meclisimiz, ya da Halkımız, bu konularda maalesef, görevini de yapmıyor Ama yapmalılar
            Gelişmiş ülkelerde bu gibi fiilleri işleyenler, deşifre oldukları zaman, kendiliklerinden istifa ederler. Etmezlerse, Meclisleri gereğini yapar, eğer Meclisleri görevini yapmaz ise, o zaman da, halk ayaklanır.
            Türkiye’nin bölünme noktasına gelmiş olması da, bu gibi siyasetçiler sayesinde olmuştur
            Gelişmiş ülkelerde sadece bu gibi konularda değil, kendisinin başarısız olduğuna inandığı dururmlarda, kendiliğinden istifa eden siyasetçilere de rastlamak mümkün Örneğin Rusya’nın eski devlet başkanlarından Boris Yeltsin gibi.
            Gelişmiş ülkelerde eğer bir başbakan bir iddia karşısında, bizde olduğu gibi, önce ispat edemeyen alçaktır, şerefsizdir dese, sonrasında iddianın doğru olduğu ortaya çıkınca, işi pişkinliğe vurup itiraf etmesi,hatta işi daha da ileri götürmesi durumunda, ya da, halkını azarladığı, hakaret ettiği durumlarda,bir başbakan asla görevde kalamaz.
            YENİ BİR ANAYASA HAZIRLAMA ÇALIŞMALARI DERHAL RAFA KALDIRILMALIDIR.
            Sayın Başbakanın söyledikleri ve yapmak istedikleri deşifre olduğu gibi, yeni bir Anayasa hazırlanmasını isteyen, şu tarihe kadar yapılmasını istiyorum diyenin de, Amerika Birleşik Devleri olduğu da, artık deşifre olmuştur.
            Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin değiştirilmesini isteyenin de, yine Amerika Birleşik Devletleri olduğu da, deşifre olmuştur; anlaşılmıştır.
            Amaç Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını bozmak, eyalet sistemine geçmesini sağlamak, sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni bölüp parçalamak.
            Dolayısı ile, sözde demokratikleşme adı altında yapılmak istenen Anayasa, bir bölünme Anayasasıdır. Ve Böyle bir Anayasa hazırlanması, Halkımızın talebi de, değildir. Bu itibarla, bu yöndeki çalışmaların derhal durdurulması, rafa kaldırılması gerekir.
            Referanduma sokulmasına bile, gerek yok. Hatta bu husus ta engellenmelidir.
            Halkımızın büyük çoğunluğu aç ve perişan iken, işsiz iken, bize bir fayda sağlamayacağı anlaşılan bölücü bir Anayasanın referanduma sokulup, milyarlarca para sarf etmeye de hiç gerek yok.
            Öyle anlaşılıyor ki,AKP li Milletvekillerinin arasında da,bu konuya muhalefet eden, hassaslık gösteren epeyce Milletvekili var.Bu sayının 40 kadar olduğunu söylüyorlar ama, gerçekte muhalif Milletvekili sayısının 68 olduğunu iddia edenler var..
            Ben önceki yazımda, AKP nin içinde sadece 57 Merkez Sağ kökenli Milletvekilinin bulunduğunu yazmıştım. Dolayısı ile 68 rakamı daha doğru imiş gibi gözüküyor.
            1 Mart 2003 tezkeresi, bütün zorlamalara rağmen, nasıl ki Meclisten geçmedi ise ,Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın geçmesini hayal ettiği yeni Anayasa da, Meclisten geçmeyebilir. Böyle bir husus, Dimyad’a  Pirinçe Giderken, Evdeki Bulgurdan Olmak diye de yorumlanabilir. Sayın Başbakanın bu ihtimali göz ardı etmemesi gerekir.
            Anayasa, milli mutabakat metni dir diye de, özetlenebilir. Ama durum bu iken,CHP ve MHP’nin Anayasa oylamasında, AKP’ye destek vermeyecekleri anlaşılmaktadır.Bundan dolayı Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, BDP ile anlaşacaklarını söyledi. BDP Yetkilileri bu işbirliğine karşı olmadıklarını da, açıkladı. Bu noktada, BDP ve onunla işbirliği konusunda biraz durmak istiyorum
            Barış ve Demokrasi Partisi BDP, her fırsatta PKK terör örgütünü destekliyor ve PKK bizim silahlı örgütümüzdür diyor.
            PKK, Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışıyor. BDP ‘de bu konu da bastırıyor, bölücü, parçalayıcı yönde tekliflerde bulunuyor.
            İmralı’da Abdullah Öcalan ile başlatılan süreçte ve deşifre olan, daha önceki Oslo’ da PKK- Hükümet görüşmelerinde, yapılan pazarlıklarda, işin içinde yine BDP’’nin de olduğu anlaşılıyor. Eğer mevcut durum bu ise;yeni Anayasayı, BDP’nin desteği ile referanduma götüreceğiz demek, Türkiye’nin bölünüp parçalanması konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,Barış ve Demokrasi Partisi BDP ile anlaştı demek. Bu noktada şu soruyu soralım:
            Sadece Dindar göründüklerinden dolayı AKP’’ye oy veren aslında iyi niyetli, saf ve sade vatandaşlarımız ve onların seçtikleri Sayın Milletvekilleri,kökü dışarıda olan ve Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına neden olacak böyle bir Anayasaya oy verecek mi siniz,yoksa, AKP’den istifa edip, oynanmak istenen böyle bir oyunu bozacak mı sınız!?...
            Bu arada yeni bir Anayasa yapılmasının, ayrı bir yolu yöntemi olduğunu, bu yol ve yöntemi AKP’nin uygulamak istemediğini, işi oldu bittiye getirmek istediğini belirtelim.
            Ayrıca AKP’nin, Anayasanın temel hükümlerinden Laikliği söylem ve eylemleri ile ihlal ettiği noktasında, AKP’yi kapatma davasında, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli bir kararı olduğunu, kapatılma noktasında;topun direkten döndüğünü, AKP’nin sadece para cezası ile, kurtulduğunu belitmiş olalım.Böyle bir kusur ortada iken, AKP’nin yeni bir Anayasa yapmak istemesi, bu konuda dayatması, muhalefet partileri CHP ve MHP’ye meydan okuması da, hukuki açıdan yetersizliğin,ehliyetsizliğin başka bir boyutu.
            Bu itibarla böyle bir ortamda, AKP ile yeni bir Anayasa hazırlamak, Türkiye’ye faydadan çok, zarar getirir. Bu nedenle yeni bir Anayasa hazırlama çalışmaları, şimdilik rafa kaldırılmalıdır  
            Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi 22-23-25-26-28 Şubat 2013 Cuma-Cumartesi-Pazartesi-Salı-Perşembe,1 Mart 2013 Cuma)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder