TÜRKİYE'DE
SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?.
(1-2-3-4-5-6-7-8-9)
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
Sevgili
Anayurt Okurları, başlıktaki soruya cevap verebilmek açısından, öncelikle
Türkiye’deki mevcut siyasal ortam için
bir şeyler söylemek istiyorum
Adalet
ve Kalkınma Partisi AKP,3 Kasım 2002 yılında iktidara gelmişti. Şimdi iktidarda
11 inci yılında. Önce % 34, sonra % 38, daha sonrasında % 50 ye yakın oy
alarak, çoğunluğu sağlaması ve üst üste 3 dönemdir seçimi kazanarak tek başına
iktidara gelmesi, Halkımızın tercihi ve siyasi bir denge gibi gözükse bile bu
husus, her konuda geriye gidişin ve siyasal bir çöküşün de yaşandığı bir dönem
olarak, hafızalarda ve tarihte yerini
alacaktır.
AKP
ile niçin sözün bittiği yerde olduğumuzu anlamak ve sorgulamak isteyenler, daha
önceleri yayınlanmış olan makalelere bakabilirler.
İşlerin
yeniden düzene girmesi ve siyasal dengenin yeniden tesis edilmesi ise, ancak
bir iktidar değişikliği ile mümkündür. Şu anda, Meclis'teki siyasi tablo, ve en
önemlisi de, bu partilerin genel başkanlarından dolayı, Milli bir hükümetin kurulması
imkanı da, maalesef mümkün gözükmemektedir. Bu gibi hususlara da, daha önceleri
değinmiştim.
Ama
zor gözükmesine rağmen,sorunun çözümü imkansız da, değil
AKP’nin
Amerika Birleşik Devletleri tarafından bir maksada yönelik olarak kurdurulup,
iktidara getirildiği Halkımızın bir kısmı tarafından biliniyordu ama, muhalefet
partilerinin de, maksada uygun hale getirildiğini, sonradan anladık. Zira başta
ana muhalefet partisinin lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, sözde Kürt açılımı ve
PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’la müzakere konusunda, Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a kredi açtıklarını, destek vereceklerini söylüyor
Diğer muhalefet partisi MHP’nin lideri Sayın Devlet Bahçeli ise, zor
zamanlarda, AKP’yi ve Sayın Başbakan’ı hep kurtarmaktadır.
Şu
hususu da, özellikle belirtmek istiyorum: Halkımızı rahatsız eden çoğu
uygulamaların arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğu bilinmesine
rağmen, bu iki muhalefet partisi liderinin Amerika Birleşik Devletleri hakkında
sözler sarf ettiklerini de, maalesef söyleyemeyeceğim.Dolayısı ile ipuçlarını
birleştirdiğinizde, muhalefetin de, maksada uygun hale getirildiği sonucu
ortaya çıkıyor
Meclis’teki
muhalefet partilerinin Liderleri, bazen esip gürlemelerine karşın, önemli konularda,
aynı hedefe hiznet ettikleri görüntüsü vermektedirler. Genelde haftalık grup
toplantılarında yapılan konuşmalarda, birinin söylediğine, öbürü laf
yetiştirmekle meşgul. Özellikle. sorun çözme noktasında, muhalefet partilerinin
Hükümete karşı ciddi bir hamle, bir sıkıştırma yapmadıklarını, ya da
yapamadıklarını görüyoruz
Örneğin
ben yazılarımda, Yunanistan’ın 2004 yılıdan itibaren, Ege ve Akdeniz’de
bulunan16 adamızı işgal etmesine karşın, muhalefet liderlerinin bu konuyu
gündeme getirdiklerini, ya da bir konuşma yaptıklarını duydunuz mu? Sadece bu
konunun üzerine gitseler, Halkımıza anlatsalar, AKP bunun altından kalkamaz.
16
Adamızın, Yunanistan tarafından işgal edildiği, başkaları tarafından da,
gündeme getirildi. Sonunda Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ,bir
Milletvekilinin soru önergesine verdiği cevapta, 16 adamızın Yunanlılar
tarafından işgal edildiğini doğruladı. Hepsi bu kadar…
Bu
bölümde, bozulan siyasi dengenin, yeniden nasıl tesis edileceği hususunu
inceleyeceğiz
BRAVO, CHP
İZMİR MİLLETVEKİLİ BİRGÜL AYMAN GÜLER HOCAYA!...
Biliyorsunuz;
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, başka bir sorunumuz yokmuş gibi her fırsatta,
üniter yapımızı bozacak, nihayetinde Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına sebep
olacak ne varsa, elinden gelen , yapmaya çalışıyor; böyle bir hedefe zemin
hazırlayacak yasal düzenlemeleri yapmaktan da, hiç çekinmiyor. Tabi ki,
Milletvekili olmanın bilincinde olan, ve ettiği yemine bağlı kalmak isteyen
bazı Millet vekilleri de, böyle zamanlarda Meclis’te söz alarak görevlerini
yapmak istiyorlar. Şimdi bu kapsamda, CHP İzmir Milletvekili Profesör Doktor
Sayın Birgül Ayman Güler’in sarf ettiği sözlere bir bakalım:
Kürt
Milliyetçiliği ile, Türk Ulusu aynı şeyler değildir. Bu söz üzerine, bazı
çevrelerce, kıyametler koparıldı, Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya, linç edilmek
istenircesine haksız eleştiriler yöneltildi. Ve sonuçta CHP Adıyaman
Milletvekili Sayın Salih Fırat, partisinden istifa etti
Burada
suçlanacak birisi varsa o da öncelikle; her fırsatta Anayasa ihlali yapmayı
alışkanlık haline getiren, Anayasada suç sayılan fiilleri işleyen, insanları
birbirine çatan AKP İktidarının ta kendisidir.
Şimdi
tekrar Prof Dr Birgül Ayman Güler Hocanın sözlerine geliyorum.
Bu
sözün Parlamento cephesinde nasıl algılandığını ve siyasi sonuçlarını gördük.
İlerde bunun devamı şeklinde başka gelişmelerin de yaşanacağını var sayabiliriz
Ben şimdi burada, Birgül Hocanın sarf ettiği sözlerin, Halkımız tarafından
nasıl algılandığı hususunda bir şeyler söylemek istiyorum
Ne
zaman bir topluluk içerisine girsem; Birgül Hocadan bahsedildiğini, sözlerinin
tartışıldığını görüyorum. Diyeceğim husus şudur: Birgül Hocanın söyledikleri,
ve ortaya koyduğu dik duruş, çok beğenilmiş, takdir görmüş. Bu hususu CHP İzmir
Milletvekili Sayın Birgül Ayman Güler Hocanın bilmesini isterim. Bende buradan
kendi adıma, Hocaya, saygı ve selamlarımı gönderiyorum.
Ben
Birgül Ayman Güler Hocayı şahsen tanımam, konuşmasının bir kısmını da,
televizyonda tesadüfen dinleme fırsatım oldu. Bu konuşmayı yapanın da,kim
olduğunu, konuşmanın sonuna doğru anladım
Birgül
Hoca, yürütülen Kürt açılımının nereye varacağını bilimsel bir tahlille ortaya
koydu. Esprili bir şekilde Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın, Milletimiiiiz le
başlayan uzatmalı ve vurgulu, ama bilinçli bir şekilde ağzından Türk
kelimesinin çıkmadığını, bu ve başka örneklerle ortaya koydu. Birgül Hocanın
vurgulu ve uzatmalı benzetmesi, ne zaman aklıma gelse, gülmekten kendimi
alamıyorum
Birgül
Hoca, Sayın Başbakanın bu güne kadar yaptığı çalışmalarda, Kürt Açımı konusunda
yapılmak istenenin ne olduğunu tam olarak söylemeye cesaret edemediğini, bunun
için eveleyip gevelediğini anlatmaya çalıştı .Bu açıdan baktığımızda, Sayın
Birgül Ayman Güler Hocanın açıklamalarının çok yararlı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu konuşmayı dinlemeyenlere bir imkan sağlamak açısından, Hocayı televizyona
çıkaran kanalların, bu konuşmanın tamamını yeniden vermelerini öneririm
Birgül
Hocanın, sözün muhataplarını madara ettiğini de söylemeliyim
Onun
şu sözünü de özellikle burada hatırlatmak isterim. Hoca şöyle dedi:
Ben
aslında Boşnak kökenliyim. Ülkemin, babamın memleketi olan Yugoslavya gibi
olmasını istemiyorum
Böyle
bir söz; her şeyi çok iyi anlatan, yerinde söylenmiş, çok güzel, çok anlamlı
bir ifade şekli Bu gibi sözler ve bu yönde gösterilen tavır ve dik duruş,
aslında tüm siyasetçilerin kendilerine örnek alması gereken bir davranış Ama bu
gibi siyasetçilerin sayısı, günümüzde oldukça az Bu itibarla, CHP İzmir Milletvekili Sayın
Prof Dr. Birgül Ayman Güler Hocaya bravo diyorum ve onu yürekten kutluyorum
Birgül
Hocanın gibi siyasetçilere Türkiye’nin çok ihtiyacı var.
Bir
hususa daha işaret etmek istiyorum: Eğer Hoca, CHP genel başkanlığına aday
olsa, Sayın Kemal Kıkıçdaroğlu’ndan daha fazla oy alabileceğini söyleyebilirim.
Bir konu daha var:
Sayın
Kılıçdaroğlu’nun Birgül Hocaya, televizyonlarda konuşma yasağı koyduğunu
öğrendim. Sonra Sayın Kılıçdaroğlu’nun Birgül Hocayı yalnız bıraktığını da,
biliyoruz. 1 Şubat 2013 tarihinde televizyon ekranlarında, CHP li il başkanları
adına yapılan basın açıklamasını da, duyduk
Bu
açıklamada, Sayın Kılıçdaroğlu’na destek veriliyor,Birgül Hocanın söyledikleri
eleştiriliyor.Bu tür açıklamalar da, son derece yanlış, ve bir maksada yönelik.
Sayın Birgül Hocaya önerim ve tavsiyem şudur:
Sayın
Hocam, sizin gibi değerli bir insanın, böyle bir açıklamadan sonra, CHP’de işi
olmamalı, derhal o partiden istifa edin. Böylesi daha iyi! Size illa ki, başka
bir partiye geçin demiyorum, ama bağımsız olarak ta devam edebilirsiniz.
Böylesi bir durumda vereceğiniz mücadele ile, toplumu aydınlatmaya devam
edersiniz. Bu husus sizin önünüzü de açar, belki sonraları CHP’ye genel başkan
bile olabilirsiniz
EĞER CHP VE AKP DEN BAZI MİLLETVEKİLLERİ İSTİFA
EDERLERSE…
Eğer
böyle bir şey gerçekleşirse, Türkiye’nin tekrar huzur ve güven ortamına
kavuşması için, iyi bir başlangıç yapılmış olur
Yukarıda,
CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Sayın Birgül Ayman Güler Hocaya, sadece milli
birlik ve beraberliğimizi korumamız yönünde, üniter yapımızın devam etmesi
yönünde, yaptığı açıklamalar ve tavsiyelerden dolayı, linç edilmek istendiğini
detayları ile anlatmaya çalıştım Bunun haricinde, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan
ile,ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
yaptığı açıklamalarla, ne kadar vahim bir durumda olduğumuzu ortaya koymak
istiyorum.Böylesine vahim bir ortamda, bazı Milletvekillerinin partilerinden
istifa etmeleri, belki bir çözüm olabilir.
Biliyorsunuz
İzmir’de Deniz Kuvvetlerinde son dalgada, askeri casusluk yaptıkları gerekçesi
ile tutuklanan Bahriyeliler nedeniyle, Türk Deniz Kuvvetleri’ne komuta edecek
Amiral kalmadığını, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da sonunda kabul etti, ve bu
durumdan şikayetçi oldu,,birilerini de, suçlamaya çalıştı. AKP’ye gözleri
kapalı oy veren bazı vatandaşlarımız, Sayın Başbakan’ın bu U dönüşünü takdir
edebilir ama, bu husus işin vahametini ortadan kaldırmaz.
Eğer
Sayın Başbakan düşüncelerinde gerçekten samimi ise, en kısa zamanda,
gerekiyorsa yasal düzenlemeleri de yaparak Silivri’de, Hasdal’da tutsak olan
Komutanları derhal serbest bırakmalı, haklarını iade etmelidir.Burada en
azından tutuksuz yargılanmaları sanabilir
Ayrıca
bu gibi tutuklamalarda, delillerin sahte olduğu, birileri tarafından
üretildiği, bilirkişiler tarafından tespit edildiği Savunma Bakanı Sayın İsmet
Yılmaz tarafından da, resmen kabul edildiğine göre, Komutanların derhal tahliye
edilmeleri, bu tezgahı kuranların bulunup, yargılanmaları gerekir.Bunu Sayın
Başbakandan bekliyoruz
Sayın
Başbakan suçu üstünden atmaya çalışırken, birilerini suçlarken, aslında topu
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e ve Sayın Fethullah Gülen Hocaya atmak
istiyor.
Bu
Üçlü’nün aslında birbirlerini sevmediklerini, birbirlerine rakip olduklarını,
daha önceleri de yazmıştım. Sayın Başbakanın malum açıklamalarından, yakında
yeni gelişmelerin yaşanacağını da, var sayabiliriz.
Şimdi
CHP ideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 29 Ocak 2013 Salı günü yaptığı grup
toplantısındaki açıklamalarına dönüyorum
Sayın
Kılıçdaroğlu Çine yaptığı seyahatle ilgili olsa gerek ki, kendisine sorulan
Şanghay Örgütlenmesine girmek istiyor mu sunuz, ya da, bu konuda ne
düşünüyorsunuz sorusuna cevaben şöyle dedi:
O
zaman NATO ne olacak? Biz yüzümüzü Batıya döndük, o zaman Avrupa Birliği ne
olacak dedi..
Bu
gibi ifadelerden, Sayın Kılıçdaroğlu’nun, aslında Amerika Birleşik devletlerine
kuvveti bir mesaj vermek isteği, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan daha
Amerikancı olduğunu anlatmak istediği sonucunu çıkarabiliriz
Ben
şu hususu özellikle belirtmek istiyorum:
Eğer
siyasetçiler her 2 tarafa da, eşit mesafede olsalar, Türkiye’nin hak ve
menfaatlerini ön plana çıkarsalar, daha doğru olur. O zaman Halkımızdan da,
daha fazla destek görürler. Tek yanlı açılamalar, hem kendilerini zora sokuyor,
hem de Ülkemiz adına zarar veriyor.
Sayın
Kılıçdaroğlu’nun Sayın Hüseyin Aygün gibi saplantıları olan aşırı uçlardaki
bazı insanları aday gösterip, onları Melis’e sokmasını, hatta bu gibilere parti
yönetiminde önemli görevler vermesini, tesadüfi gelişmeler olarak kabul
edilemez
Sayın
Birgül Ayman Güler Hocaya yüklenilmesini de, bu kapsamda değerlendirmek daha
doğru olur.
Peki,
TR705 kodu ile,CİA’nın Strafor diye adlandırılan bağlı bir kuruluşun hesabına çalıştığı,basında da yer alan, ve
bunu inkar da etmeyen Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun deşifre olmasına rağmen, hala
CHP Genel Başkan Yardımsı Makamında tutulmasına ne demeli!?... Bütün
bunlar,sorgulaması gereken önemli hususlar
Sayın
Birgül Ayman Güler’i de yalnız bıraktığına göre, Sayın Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin
başına niçin getirildiğinin de, sebebi anlaşılmış oluyor.
Böylesine
karmaşık hesabın içinden çıkabilmek için, bazı Milletvekillerinin partilerinden
istifa etmeleri, tek çözümmüş gibi gözüküyor
Böyle
bir davranış, aslında Milleti aptal yerine koran siyasetçilerin doğru yola
girmelerine, belki faydası olur. Ama öncelikle Millet kurtulur
Cumhuriyet
Halk Partisi CHP’de bireysel olarak doğru yerde ve doğru zamanda, olumlu yönde
çıkışlar yapan Milletvekilleri, sadece Sayın Birgül Ayman Güler ile de, sınırlı
değil.
CHP
li çoğu Milletvekilleri, liderlerinden izin almadan, memleketimizin hayrına gördükleri
konularda, önerilerini, araştırmalarını ortaya koyuyorlar, aynı şekilde
eleştirilerini de, ucu nereye ve kime dayanırsa dayansın, açıkca
yapabiliyorlar.
Suriye
krizinde sınırımızda ve mülteci kamplarında yaşananları, en doğru bilgileri CHP
Hatay Milletvekilleri sayesinde duyduk, öğrendik
CHP
li bazı diğer Milletvekillerini de, televizyonlarda, sık sık görüyor ve
duyuyoruz. CHP Milletvekilleri, milletçe direnişimizi ortaya koyan, 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, 10 Kasım Atatürk’ü anma, 23 Aralık 2012 Sivri
çıkartması gibi toplum hareketlerinde, hep ön sıralarda yer alanlardan biri. Ve
kendilerine düşen katkıyı da, koymaya çalışıyorlar
Eğer
CHP Genel Merkezi de ,bir tüzel kişilik olarak, kendine düşen görevi tam olarak
yapmış olsaydı, bu gün Silivri zindanlarında tutsak olan vatansever
Milletvekilleri,Komutanlar,gazeteci ve televizyoncular, ünlü bilim adamları,
hala orada olmayabilirlerdi.
Bazı
konularda CHP Yönetiminin duyarsız kalması, ya da başarısız olmasını, bir operasyonla
eski lider Sayın Deniz Baykal’ın tasfiye edilmesine, onun yerine oturtulan
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na bağlamak daha doğru bir yaklaşım olur.
Böyle
bir yönetim değişikliğine bağlı olarak, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da kendi
kafasına uygun kişileri yönetime getirmiştir. CHP’de ki yönetim değişikliği
ile, ulusalcıların tasfiye edildiğini, CHP tabanında huzursuzluk ve oy kaybının
yaşandığını söyleyebiliriz. Tabi ki böyle bir hususun, muhalefete de yeniden
bir ayar verme kapsamında bilerek yapıldığını belirtmiş olalım. Bunu yapan da,
AKP’yi kim iktidar yaptı ise, aynı güç odağıdır
Bu
itibarla ben, CHP li bazı Milletvekillerinin Genel Merkeze rağmen ferdi
çıkışlarını, ve görevlerini yapmalarını çok anlamlı buluyorum. Ama mevcut genel
başkan ve parti yönetimi ile, CHP’nin yükselebileceğini, bir atak
yapabileceğini hiç sanmıyorum. İşte asıl sorun da burada Cumhuriyetin
kazanımlarına, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı, ulusalcı Milletvekillerinin
ne yapabilecekleri hususundaki önerilerii de bu kapsamda yapmak istiyorum
Sorgulayıcı
özelliğinden dolayı olmalı ki, Cumhuriyet Halk Partisi CHP, çok partili döneme
geçmemizden bu yana ,tek başına iktidar olma şansını yakalayamamış olmasına
rağmen, hala dimdik ayakta durmaktadır. Bu husus, demokrasimiz açısından çok
önemli bir kazanım
Ama
liderlerine rağmen, diğer siyasi partilerde, örneğin MHP ve özellikle de
iktidardaki AKP Milletvekilleri ile
parti yöneticilerinin, ferdi çıkışlar yaptıklarını, yapabildiklerini pek
göremiyoruz .Es kaza bu partiler seçim barajı altında kalsalar, kolay kolay
toparlanamazlar, ya da dağılır giderler.Bu yaklaşım AKP için çok daha doğru.
Eğer AKP Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan bir tökezlese, AKP
silinip gider.
AKP
Milletvekillerini bir arada tutan ise, iktidar tutkalıdır. Ama AKP’nin içinde
de, huzursuzluğun ve kıpırdanmanın olduğunu söylemeliyim Sebebi ise şu: Sadece
Milletvekili olmak ve iktidar olmanın nimetlerinden yararlanmak için, özünde
AKP’nin politikalarına inanmadıkları halde, ses çıkarmayan, Sayın Başbakanı
eleştirmeyen bazı Milletvekillerinin bulunduğunu da, göz ardı etmemek lazım
AKP’ye
oy veren çoğu seçmen, Hükümetin,sözde yürüttüğü Kürt açılımından ve PKK terör
örgütü lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerden çok rahatsız. Bu gibi
uygulamalardan rahatsızlık duyan, ama Müslüman, Dindar gibi gerekçelerle
sadece, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan dolayı, samimi duygularla oy veren
bazı vatandaşlarımızın da, acaba demeye başladıklarını görüyorum.
Hükümetin,
özellikle de, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’dan dolayı, AKP’nin oy kaybına
uğradığını, ya da uğrayacağını, bazı AKP Milletvekillerinin de, gördüğü,
anladığı kanaatini taşıyorum
Sonra,
üst üste 3 defa seçildiklerinden dolayı, bir daha seçime giremeyecek durumda
olan Milletvekili sayısının 200 e yakın olduğu söyleniyor .Bu konumda olan
Milletvekillerinin, iktidarın aleyhine dönen rüzgar ve şartlardan dolayı,
kendilerine güvenli bir liman arayacaklarını da, var sayabiliriz.Başka önemli
bir hususta şu:
Bu gün AKP’nin içinde sayıları 57 yi bulan,
Merkez sağ kökenli Milletvekilinin olduğu söyleniyor. Aslında bu gibi
Milletvekillerinin de uygulanan politikalardan rahatsız olduklarını
söyleyebiliriz.
Tüm
bu faktörlerde göz önünde bulundurulduğunda, AKP’ nin çöküşte olduğunu, kendi
içinden de parçalanacağını söyleyebiliriz. Sonra İktidar – Fetfullah Gülen
çekişmesinin olduğunu da, göz ardı etmemek lazım
Bu
itibarla, AKP’den bazı Milletvekillerinin de, ayrılmayacağını kimse garanti
edemez. Ben şahsen, yeni Anayasanın oylanması aşaması öncesinde, ya da
sonrasında, AKP de de, bazı kopmaların yaşanabileceğini düşünüyorum. Şimdi
başlıktaki sorunun cevabına geliyorum:
Eğer
CHP, AKP ya da MHP’den bir grup Milletvekili, partilerinden istifa edip ayrılırlar
ve bir grup gibi hareket ederlerse, AKP Hükümetinin Türkiye’nin aleyhine
yürüttüğü çalışmalara bir set oluşturabilir, engelleme yapabilirler.Ben bu
noktada,CHP,AKP ya da MHP’nin içinde, bir şeyler yapabilecek kapasitede
vatansever yeterli sayıda Milletvekilinin olduğunu düşünüyorum
Eğer
70-80 kişilik böyle bir grup oluşursa, Türkiye’de çok şey değişir .Bu sayının
daha da, yüksek olacağını söyleyenler de var.
Toplumda
böyle bir çözüm yolunun dillendirilmeye başlandığını söylemeliyim
İşçi Partisi, CHP li bazı
Milletvekillerinin istifa edip, kendilerine katılacaklarını söyledi ama, ben
böyle bir gelişmenin olacağı kanaatinde de değilim. Ama sonraları belki şöyle
bir gelişme yaşanabilir
CHP’den
ayrılacak Milletvekilleri, sonraları belki DSP’ye katılabilir,
AKP’den
ayrılacak Merkez Sağ kökenli Millevekilleri de, Demokrat Parti’ye geçerek, DP
adına bir grup oluşturabilirler.
Ben
şahsen siyasi sebeplerden dolayı, bözulan dengenin yeniden kurulması için, sol
cephede, Demokratik sol Parti DSP’nin güçlenmesini, sağ cephe de ise, Demokrat
Parti DP’nin kendi iç sorunlarını halledip,siyasal hayatımızda yerini almasının
gerektiğine inanıyorum
Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi
6-7-8-9-11-12-13-14-15 Şubat 2013 Çarşamba-Perşembe-Cuma-Cumartesi-Pazartesi-Salı-Çarşamba-Perşembe-Cuma)
***
TÜRKİYE'DE
SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?,
(10 – 11 – 12
– 13 – 14)
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
SEÇİMDE OYLARIN TOPLANMASINDA;
ESKİ SİSTEME
DÖNMEK
Sevgili
Anayurt Okurları, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP'nin iktidara gelmesi ile,
seçim sandıklarından çıkan oyların, Türkiye genelinde birleştirilerek, seçim
sonuçlarının belirlenmesinde, merkezi sistem bilgisayar ağından
yararlanıldığını hatırlatalım. Deniliyor ki, bu sistemle, kazanması istenen bir
partinin lehine fazladan oy eklemek, bu partiyi iktidar yapmak mümkün. Bu
mahzur görüldüğünden olmuş olmalı ki, Amerika ve birçok Avrupa devleti, bu
sistemi kullanmaktan vazgeçmiş
Şimdi
kestirme yoldan önerimi söylüyorum; Türkiye’de bu sistemden vazgeçmeli ve eski
sisteme geri dönülmeli Sandıklardan çıkan oyların toplanmasında, elbette
bilgisayardan yararlanılmalı ama,merkezi ağ sistemi ile olmamalı.
Sandıklardan
çıkan oyların toplanmasında kullanılan merkezi bilgisayar ağının mahsurlarından
bahsederken, aslında AKP’nin tek başına iktidar olmasının en önemli
nedenlerinden birinin ipuçlarını da vermiş oldum. Bu konuyu burada biraz
açacağız ve diğer seçim hilelerinden de, kısaca örnekler vereceğiz.
Oyların
toplanması ve kazananın belirlenmesinde kullanılan bilgisayar destekli merkezi
ağ sisteminin kullanılmasında,en azından bir tarafın lehine
sonuçlandırılmasında, bu işin teknik tarafını, AKP’nin tek başına yapabileceği
kanaatinde de, değilim.Zira burada dış bağlantılar, Türk Ulusu üzerine, birlik
ve beraberliğimizi bozmaya yönelik hesapların da, etkin olduğunu göz önünde
bulundurursak,.hangi Devletten teknik yardım alındığını, kimden bahsettiğimi
de, anlamışsınızdır her halde
Bu
teknolojiyi, yapılan; ya da yapılması muhtemel seçim hilesini ve gerekçelerini
şu şekilde de izah etmek mümkün
Bu
husus daha önceleri, bazı siyasiler tarafından da dile getirildi. İddia edilen
husus şu: AKP, Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurduruldu.İstediğini
elde edinceye kadar, onu iktidarda tutmak isteyecek.Sonra teknoloji Amerika
Birleşik Devletleri menşeli. Şifre de onların elinde. Oy kullanma saatinin sona
ermesinden kısa bir süre sonra, Türkiye genelinde toplamın yapıldığını, her
defasında da kazananın AKP olduğunu unutmamak lazım
Eski
sisteme geri dönülmesini, AKP asla istemez. Bu iş ancak, muhalefet partilerinin
Hükümeti sıkıştırmaları neticesinde gerçekleşebilir
Bence
bu husus zaman geçirilmeden muhalefet liderleri, ya da Milletvekilleri
tarafından acilen, Mecliste gündeme getirilmeli, eski sisteme geri dönülmesi
ile, seçim hilelerinin önlenmesi yönünde, kanun çıkartılması sağlanmalıdır. Bu
husus, yeni Anayasa çalışmalarından da, daha önemlidir. Muhalefet liderleri,
Hükümete ve bir birlerine laf yetiştirmeyi bırakıp, acilen bu konuyu
halletmeleri gerekir. Bence bu husus, Türkiye’nin en acil sorunlarından
biridir.
Hiç
kimse, sadece sandıklara sahip olmakla, sandık tutanakları ile sonuç
alınabileceğini düşünmesin. Bunun örneklerini daha önceleri de gördük.
Cumhuriyet Halk Partisi CHP, elindeki sandık tutanaklarına dayanarak, seçim
sonuçlarına, Yüksek Seçim Kurulu nezdinde itirazda bulunmuştu. Peki bir sonuç
alındı mı? Hayır.
Biliyorsunuz;
Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği karara itiraz etme hakkı maalesef yok. Aslında
AKP iktidara gelmeden önce, YSK’nın hakimleri, bunun gibi kesin delillere
dayanan itirazları asla göz ardı etmezlerdi, taraf ta tutmazlardı.AKP’nin
gelmesi ile, en ciddi,en tarafsız olan,olması gereken kurumlar, hep dejenere
edildi. Bu hususu şu şekilde izah etmek mümkün:
Adalet
ve Kalkınma Partisi AKP, Devletin bu
gibi önemli kurumlarının başına birileri getirilirken, tercihini işi bilenden,
düzgün çalışandan yana değil,kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceği
insanlardan yana kullanıyor.Asıl sorun da, zaten burada başlıyor
AKP
önce % 34, sonrasında % 38 ve nihayet 2011 de yaklaşık % 50 oy aldı Gelişen
bütün olumsuz faktörlere, toplumun hemen bütün kesimlerinden yükselen
rahatsızlık ve Hükümeti protestolara rağmen, her defasında artan bir oy oranı
ile, 3 defadır üst üste iktidar oldu Bunu, sadece halkımızın teveccühü olarak
değerlendirebilir mi yiz?
Sizlere
bu konu ile ilgili, bir ipucu daha vermek istiyorum
Başbakan
Sayın Tayyip Erdoğan’ın yeni bir Anayasa konusundaki ısrarını biliyorsunuz. CHP
ve MHP’den umudunu kesince, tehditler savurmaya başladı ve şöyle dedi: Eğer
Mart ayına kadar bir uzlaşma olmaz ise, o zaman bizde kendi Anayasamızı
hazırlar ve BDP ile birlikte hareket ederiz Böyle bir durumda, Anayasayı
geçirmek için, toplam oy, kafi gelmez ama, referandum için, 330 oy kafi dedi.
Burada kastedilen husus şudur: Sayın Başbakan aslında, seçim hilesi ile de
olsa, yeni Anayasa’yı referandumda geçirebileceklerini vurgulamak istiyor.
Eğer
CHP ve MHP bastırır, oyların toplanmasında, eski sisteme geçilmesini
sağlarlarsa, Sayın Başbakan’ın dayattığı, olmazsa tehditler savurduğu yeni bir
Anayasa konusu da dahil, tüm siyasi hesaplar suya düşer Böyle bir şey ise,
iyiye gidiş için bir başlangıç olur.
Bilgisayar
oyunu ile, AKP lehine oy yazılmasının dışında, AKP'nin çok değişik seçim
hilelerine baş vurduğu, kendisine oy vermeyecek kişileri tespit etmek için,
istihbarat yaptığı, bu gibilerin oy kullanmalarını engellemek için, tedbir
aldığı, karışıklık yarattığı bazı örneklere bizzat ben de rastladım, ve yaşadım. Örnek olması bakımından 2004 yerel
seçimlerinden bir örnek vermek istiyorum
O
tarihlerde ben, Türkiye Elektrik Üretim Genel Müdürlüğü EÜAŞ’ta henüz
çalışıyordum ve Ankara’da Gölbaşı’nda Şafak Mahallesi’nde oturuyordum. Orada
1000 e yakın lojman vardı. Her dairede 4-5 kişi bulunduğunu kabul etseniz
orasını,8-10 Bin oy potansiyelinin bulunduğu bir site olarak düşünebilirsiniz.
Kesin seçmen sayısı, bu rakamdan biraz aşağı, biraz yukarı olabilir
Tabi
ki, sandık seçmen listeleri,her yerde olduğu gibi, bir süreliğine orada da;
Muhtarlıkta askıya çıkıyor Tanınan süre içerisinde listelere bakıp, isimleri
orada gördük.Örneğin deniliyor ki, seçmen kartları Perşembe, ya da Cuma günü
gelecek Perşembe günü varıyorsunuz, henüz gelmedi.Cuma günü mesai sonrasında
varıyorsunuz, Yüksek Seçim Kurulu’undan sabahleyin getirmişlerdi ama, akşama
doğru toplayıp geri götürdüler. Ve Pazar günü de, seçim var .Tabii ki bu kısa
süre içerisinde, Yüksek Seçim Kurulu’na gidip, kartları oradan almanın imkanı
da pek yok. Seçim günü mecburen nüfus
cüzdanı ile, muhtemelen oy kullanmanız gereken en yakın sandığa
gidiyorsunuz, ve oradaki listede isminizi bulmaya çalışıyorsunuz. Ama maalesef.
Binlerce seçmenin bulunduğu bir mahallede, bütün sandıklarda isminizi
arıyorsunuz, yine maalesef bulamıyorsunuz.Süre dolduktan sonra isminizi ancak,
ek bir listede bulabiliyorsunuz. Bu itibarla 2004 Yerel seçimlerde maalesef oy
kullanamadım. Şimdi ilginç bir şey daha söyleyeceğim; Oy kullanamayan sadece
ben ve benim ailemle de sınırlı değil.
Hangi sandıkta oy kullanacağımı öğrenmeye çalışırken, başka birileri de, hangi
sandıkta oy kullanacaklarını öğrenmeye çalışıyorlardı.
Sonuç
ta merak edip araştırdım; binlerce seçmenin bulunduğu Şafak Mahallesi’nde her
sandıkta bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, 50-60 kişi maalesef oy
kullanamamış. Şimdi seçimi hangi partinin adayının kazandığına geliyorum:
Gölbaşı
genelinde favori adayın Demokrat Parti’den Sayın Namık Kemal Doğan olduğu
anlaşılıyordu ama, seçimi kazanan,AKP’nin adayı Sayın Nasır Haşlak oldu.
Halbuki onun ismi hiç geçmiyordu.
Buradan
şöyle bir yargıya varabiliriz. Ankara Türkiye’nin Başkenti. Gölbaşı ise, Başkentin bir ilçesi. Eğer Başkentin sadece
bir ilçesinde mevcut durum bu ise, Anadolu’nun gözden ırak bölgelerinde, kim
bilir ne dolaplar çevriliyor
Şunu
söylemek istiyorum Böylesine alavere, dalavere ortamında yapılan seçimlere ve
alınan sonuçlara aklı başında hangi insan inanır, güvenir?
Şimdi
tekrar başa dönüyorum, o zaman Gölbaşı’nda benim oturduğum mahallede, seçmen
kartı konusu ile, vatandaşın oy kullanmasının nasıl engellendiğine biraz
açıklık getirmek istiyorum
Ben
2004 te henüz, gazetede Köşe Yazıları yazmıyordum. Ama o zaman da Mühendislik
Camiasında, Enerji Bakanlığı Camiasında, bilgisi tecrübesi ve dik duruşu ile
hep tanınan bir insandım. Daha doğrusu çocukluğumdan beri hep bilinen, tanınan
bir insandım. Bu yönüm ile, aslında benim kime oy verebileceğimi tahmin etmek,
öyle zor bir şey değil.8-10 Bin kişinin ikamet ettiği TEK lojmanlarında oturan
personel için de bir şeyler söylemek istiyorum
Burada
oturanlar genelde idareciler ile, mühendis, teknisyen seviyesinde insanlar. Bir
kısmı da kıdemli memur pozisyonundalar Bu itibarla burada oturanları, gelel de
yüksek eğitimli, kültür seviyesi yüksek insanlar olarak düşünebilirsiniz.Böyle
bir tablo içerisinde, burada oturan insanların en azından önemli bir kısmının
düşünce yapısını bilmek, kime oy vereceğini tahmin etmek te çok zor değil.
Yazının baş taraflarında vurguladığım üzere işte bu nokta da, kişi
istihbaratları yapılıyor ve sonuçta AKP ‘ye oy vermeyeceği tahmin edilen
insanların seçmen kartları, karışıklığa getiriliyor ve bu şekilde, oy
kullanmaları da, engellenmiş oluyor.
Böyle
bir şey ise ancak, Yüksek Seçim Kurulu’nda bu kartları hazırlayanların da,
ayarlanması ile mümkün olur. Bu gibi yolsuzluklar, usulsüzlükler ise, maalesef
ileri demokrasiye geçtik söylemleri ile övünen ve en önemlisi de kendini
Dindarlıkla öne çıkaran bir İktidar zamanında yaşanmış oluyor.
Ölülerin
adına bile seçmen kartlarının düzenlendiği, onların adına oy kullandırıldığı
haberleri de, gazetelerde yer aldı. Sonra seçmen sayısında 6 Milyon kadar
fazlalık olduğu tespit edildi. Peki böyle bir durum karşısında, bunun gereği
yapıldı mı, hayır, yapılmadı.
Bir
ara, mükerrer oy kullanmayı önlemek için, parmağa bir süre çıkmayan mürekkep
damlatılıyordu, sonrasında, bu uygulamadan da vazgeçildi. Acaba neden?...
Şimdilerde
Suriye’den gelen mültecilere, Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfuz cüzdanı
dağıtıldığı, bu mültecilere kalıcı konutlar yapıldığı haberlerini duyuyoruz.
Hatta bu gibilere seçimlerde oy kullandırılacağını söyleyenlerde var.Bu hususu
dile getirenlerden biri de, benim.Son zamanlarda CHP İzmir Milletvekili Prof
Dr Sayın Birgül Ayman Güler somut bir
tespitini ortaya koydu ve şöyle dedi
İzmirde
bir mahallede seçmen sayısında 39 fazlalık tespit edilmiş. Sonrasında bu
hususun, BAZI Suriyelilerin seçmen yazılmasından kaynaklandığı anlaşılmış.
Sadece bu tespit bile,ilerde yapılması muhtemel refarandum ve seçimlerin de, ne
kadar şaibeli, ne kadar hileli olacağının işaretleri Diyeceğim husus şudur:
Muhalefet
Partileri Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a ve birbirlerine laf
yetiştireceklerine, benim söylediğime benzer hususları ısrarla gündeme
getirsinler, iktidarı sıkıştırsınlar; işlerin düzelmesi yönünde önemli bir
hizmet yapmış olurlar
Tekrar
vurgulamak istiyorum; İktidarın yaptığı yanlış ve maksatlı uygulamaları tasvip
etmek, elbette mümkün değil. AmaMuhalefet liderlerinin de ayarlanmış
olduklarını var saysak bile, becerikli olduklarını da maalesef söyleyemeyeceğim
Saygılarımla,
(Anayurt
Gazetesi 16 – 18 – 19 – 20 - 21 Şubat 2013 Cumartesi – Pazartesi – Salı
–Çarşamba – Perşembe)
***
TÜRKİYE'DE
SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?
(15 – 16 –
17 – 18 – 19 - 20)
Mak. Yük. Müh.
Ahmet YALVAÇ
BİR BRAVA DA;
CHP TUNCELİ
MİLLETVEKİLİ KAMER GENÇ'E
Sevgili
Anayurt Okurları CHP İzmir Milletvekili Prof Dr. Sayın Birgül Ayman Güler'in
Türk Ulusu ve Üniter yapımıza vurgu yaparak, ön plana çıkaran ve bazı
çevrelerin tepkisine neden ola malum sözlerinden sonra, aradan çok geçmeden bu
defasında da,CHP Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Genç, Meclis'te başka önemli bir konu da çıkış yaptı Yunanistan'ın
Ege ve Akdeniz'de bulunan 16 Adamızı işgal ettiğini söyledikten ve bu konu da
bazı bilgiler verdikten vebazı eleştirilerden sonra, Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğan'a hitaben şöyle dedi:
İmralı
Adası'ında, Abdullah Öcalan'a tahsis ettiğin gemiyi bize tahsis et de,
Yunanlıların işgal ettiği adalarımıza bir gidelim ;durumu yerinde tespit edelim
gibi şeyler söyledi.
Tabi
ki, böyle bir söze kimse tepki göstermemiş olsa bile, böylesine önemli bir konu
da, eğer işin takipçisi olunursa, Hükümeti çok zora sokacak gelişmeler
yaşanabilir, hatta Hükümet istifa etmek zorunda bile kalabilir Böylesine önemli bir konuyu gündeme getirmiş
olmasından dolayı, eminim ki, Hükümet Yetkilileri sayın Kamer Genç'e çok
kızmışlardır. Ve muhtemelen şöyle demişlerdir:
Abdullah
Öcalan'la, diğer PKK lılarla, müzakerelerin, pazarlıkların son süratle
yapıldığı bir zaman da, bu gibi gündem dışı konuların gündeme getirilmesi ve pişmiş
aşa su konmasının şimdi zamanı mı demişlerdir.
Hükümet
Yetkilileri kızmış olsalar bile yerinde ve zamanında yapılan bu çıkışından
dolayı, bu haberi duyan, okuyan vatansever vatandaşlarımız, Sayın Kamer Genç'e
hak vermişler ve teşekkür etmişlerdir. Bu vesile ile ben de, Sayın Kamer Genç'i
kutluyorum ve bravo diyorum
Zira
bu konu, Abdullah Öcalan ve diğer PKK lılarla yapılan görüşmeler ve pazarlıklar
ile, yine bölücü bir Anayasa yapmaya yönelik çalışma ve pazarlıklardan daha
önemlidir, daha acildir.
İyi
ki, CHP li Milletvekilleri var Önemli konularda doğru bilgileri genelde
onlardan alıyoruz, doğru yerde ve doğru zamandaki önemli çıkışları da, yine
onlardan görüyoruz. Eğer CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile, onun
yönetime getirdiği Yöneticiler de, Sayın Birgül Ayman Güler, Kamer Genç ve bu
gibiler paralelinde olsalar, CHP nin misyonu çizgisinde olsalar, her halde, AKP
ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, şimdiki gibi öyle kolay hareket edemezdi.
Kıssadan Hisse ile söylemek istediğim husus şudur.
16
Adamızın Yunanlılar tarafından, 2004 ten itibaren işgal edilmiş olması ve
Hükümetin bu konuda bir şey yapmaması, hatta unutturmaya çalışması, son derece
vahim bir olaydır. Bu husus, topraklarımızın yabancı bir devlet tarafından
işgal edilmiş olmasının dışında, şimdi ve ilerde güvenliğimizi tehlikeye
sokacak, Ege ve Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimizi ciddi bir şekilde,
tehlikeye sokacak konulardır.
Bu
itibarla, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin bölünüp parçalanması ile
sonuçlanacak yasal çalışmalarla meşgul olmak yerine, öncelikle bu gibi
konularla ilgilenmelidir.
Eğer,
isimlerinden saygı ile, övgü ile bahsettiğim bu CHP li Milletvekilleri gibi,
diğer tüm Milletvekilleri de görevlerini yapar ve ettikleri yemine sadık
kalırlarsa, Adaların nasıl işgal edildiği bütün yönleri ile araştırılabilir ve
bunun gereğini yapmak daha kolay olur
Böyle
bir husus, Hükümeti çok rahatsız etse bile, bundan böyle Hükümet herkesin
gözünün içine baka yanlış işler yapmaya devam edemez. Böyle bir husus,
Yetkililerin belki kendilerine gelmelerine de, vesile olur.
EĞER
SİYASETÇİLER, KENDİ İÇ SORUNLARIMIZ HAKKINDA YABANCI DEVLETLERİN GÖRÜŞÜNÜ
ALMAK, YA DA ONLARI BİLGİLENDİRMEK
GEREĞİNİ DUYUYORLARSA; SORUNLARIN KAYNAĞI ANLAŞILMIŞ DEMEKTİR.
Burada
2 hususa dikkat çekmek istiyorum. Birinci husus; Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan,
her vesile BOP Eş Başkanı olduğunu söylüyordu. Bizim gibiler bunun ne anlama
geldiğini biliyordu ama, AKP’ ye oy veren çoğu sade ve saf vatandaşımız, bu BOP
Eş Başkanlığı’nın Türkiye’nin yararına bir şey olduğunu zannediyordu. Ama zaman
içerisinde, uygulamaların ve bazı gelişmelerin de işığı altında, böyle bir
şeyin Türkiye’nin yararına olmadığını, bu gibi vatandaşlarımızın bir kısmı da
gördü ve olup bitenleri anlamaya başladı
Bu
çerçevede Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, Oslo’da PKK Önderleri ile gizli
yapılan görüşme ve pazarlıkların deşifre olmasından sonra, bu görüşmeyi gündeme
getirenlere şöyle diyordu: İspat edemeyen alçaktır, şerefsizdir.
Gün
geldi, bu görüşmeler ve pazarlıklar gizlenmeden, saklanmadan doğrudan yapılmaya
başlandı. Ve Sayın Başbakan Oslo’da daha önce yapılan gizli görüşmeleri de bu
arada itiraf etti
Peki,
iddiaların doğru olduğu, Sayın Başbakanın itirafları ile de, doğrulandığına
göre; acaba Sayın Başbakan muhataplarından bir özür dileme gereğini duydu mu?
Hayır.Hukuki bir müeyyide uygulandı mı, hayır!. Bu gibi şeyler ancak Türkiye’de
olur.
Peki
mevcut durum bu ise,Sayın Başbakanın Anayasa hazırlanması gibi ciddi bir
konuda, yapmak istediklerinin doğru olduğuna nasıl inanacağız.?...
Şimdi,
Abdullah Öcalan ile İmralı Adası’ında ki görüşme trafiği son sürat devam
ediyor. Barış ve Demokrasi Partisi BDP Milletvekilleri, İmralı’ya gidebilmek
için, sıraya girmiş durumda.
İmralı
Adası’na yapılan ziyaretlerin,yapılan görüşmelerin asıl amacının ne olduğunu
biliyoruz Asıl amacın Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışan, bir Anayasa suçu
işleyen terörist başı Abdullah Öcalan’ı barışın sağlanması, terörün durması
için tek umutmuş gibi gösterip parlatmak, sonrasında ev hapsine almak,
nihayetinde de, bir af ile serbest kalmasını sağlamak ve bir lider olarak
Meclis’e sokmak.Yapılmak istenen şey, aslında bu!...
Tüm
bu girişimler ve yapılmak istenenlerle, bir Anayasa suçu işlendiğini, işlemeye
devam edildiğini, burada tekrar hatırlatmış olalım
Ortaya
çıkan yol haritası konusunda, daha önceleri Amerikalılarla görüşüldüğü de,
deşifre olmuştu.
İmralı’ya
yapılan ziyaretlerin sıklaştırılması ve Anayasa çalışmalarının Mart ayında
sonuçlandırılması gibi ısrarların da, bir planın parçası olduğu, ısrar edenin
de, aslında Amerika Birleşik Devletleri olduğu anlaşılıyor.
Aslında
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın Amerika’ya her gidişinde bu gibi konuların
konuşulduğu biliniyordu. Şubat ayında, bir ziyaretin daha gerçekleşeceğini,
önceden duymuştuk.
Yapılması
beklenen bu ziyaret de, Abdullah Öcalan’la yapılan temaslarda gelinen nokta
ile, yeni bir Anayasa hazırlanması konusunda gelinen nokta gibi hususların
masaya yatırılacağını söyleyebiliriz.
Demek istediğim husus şudur.
Eğer
Siyasetçiler, Türkiye’nin iç sorunlarını yabancı bir devletin istekleri
doğrultusunda çözmeye çalışıyorlarsa, onlara danışıyorlarsa, gelişmelerin,
yapılmak istenenlerin hayrımıza olmayacağını bilmek gerek. Bu notada, bu gibi
siyasetçilerin, Halkımızdan bir şeyleri saklamaya, gizlemeye çalıştıklarını
söyleyebiliriz.
İkinci
husus ta şu: Ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da, Amerika
Birleşik Devletleri tarafından desteklenip, bir amaç doğrultusunda CHP’nin
başına getirildiğini tahmin ediyorduk; son gelişmelerin ışığı altında bu
hususun da, doğru olduğunu gördük ve anladık.
Sayın
Kıçdaroğlu İlgiltere’ye yaptığı
ziyarette, İngiliz Parlamentosunda ki konuşmasında; yeni Anayasa konusunda, AKP
ile çoğu konuda anlaştık dedi. Türkiye’nin yönünün Batı olduğuna vurgu yaptı ve
Avrupa Birliği konusunda Türkiye’ye yardımcı olunmasını talep etti Peki şimdi
soru şu:
Amerika
Birleşik Devletleri, ya da İngiltere’yi idare edenler, yapacakları Anayasa
konusunda ve başka konularda, gelip bize mi danışıyorlar?...
Bu
gibi insanların siyasette tepe noktalarına gelmesinde, Halkımızın
kandırıldığını söyleyebiliriz.Bu hususu şöylede özetleyebiliriz: Takke Düştü,
Kel Göründü
Ama
önemli olan, bundan sonra ne yapılacağıdır.
Bu
itibarla şu sonucu söyleyebiliriz: Türkiye’nin her konuda ki sorunlarını
yabancı bir devlete anlatmak, onlardan görüş, ya da direktif almak gerektiğini
hisseden, ya da zorunda olan siyasetçiler, hele lider konumunda iseler, ya da
Hükümeti idare ediyorlarsa, derhal görevlerinden istifa etmelidirler.
Sadece
lider konumunda olanların değil, daha alt kademedeki siyasetçilerin, ya da
Devletin önemli kurumlarının başında bulunan bazı bürokratların, örneğin
Anayasa Mahkemesi Başkanı, ya da Polis Teşkilatının başı gibi kişilerin de,
kendi sorumluluk alanı dahilindeki konularda, başta Amerikalılara bilgi
verdikleri hususu, daha önceleri Basınımızda yer alan konular. Ama bu gibi suç
teşkil eden, ya da doğru olmayan konularda, bu gibi fiilleri işleyen
yetkililer, Türkiye’de maalesef istifa etme gereğini duymuyorlar. Meclisimiz,
ya da Halkımız, bu konularda maalesef, görevini de yapmıyor Ama yapmalılar
Gelişmiş
ülkelerde bu gibi fiilleri işleyenler, deşifre oldukları zaman,
kendiliklerinden istifa ederler. Etmezlerse, Meclisleri gereğini yapar, eğer
Meclisleri görevini yapmaz ise, o zaman da, halk ayaklanır.
Türkiye’nin
bölünme noktasına gelmiş olması da, bu gibi siyasetçiler sayesinde olmuştur
Gelişmiş
ülkelerde sadece bu gibi konularda değil, kendisinin başarısız olduğuna
inandığı dururmlarda, kendiliğinden istifa eden siyasetçilere de rastlamak
mümkün Örneğin Rusya’nın eski devlet başkanlarından Boris Yeltsin gibi.
Gelişmiş
ülkelerde eğer bir başbakan bir iddia karşısında, bizde olduğu gibi, önce ispat
edemeyen alçaktır, şerefsizdir dese, sonrasında iddianın doğru olduğu ortaya
çıkınca, işi pişkinliğe vurup itiraf etmesi,hatta işi daha da ileri götürmesi
durumunda, ya da, halkını azarladığı, hakaret ettiği durumlarda,bir başbakan
asla görevde kalamaz.
YENİ BİR ANAYASA HAZIRLAMA ÇALIŞMALARI DERHAL RAFA
KALDIRILMALIDIR.
Sayın
Başbakanın söyledikleri ve yapmak istedikleri deşifre olduğu gibi, yeni bir
Anayasa hazırlanmasını isteyen, şu tarihe kadar yapılmasını istiyorum diyenin
de, Amerika Birleşik Devleri olduğu da, artık deşifre olmuştur.
Anayasanın
değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin
değiştirilmesini isteyenin de, yine Amerika Birleşik Devletleri olduğu da,
deşifre olmuştur; anlaşılmıştır.
Amaç
Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını bozmak, eyalet sistemine geçmesini
sağlamak, sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni bölüp parçalamak.
Dolayısı
ile, sözde demokratikleşme adı altında yapılmak istenen Anayasa, bir bölünme
Anayasasıdır. Ve Böyle bir Anayasa hazırlanması, Halkımızın talebi de,
değildir. Bu itibarla, bu yöndeki çalışmaların derhal durdurulması, rafa
kaldırılması gerekir.
Referanduma
sokulmasına bile, gerek yok. Hatta bu husus ta engellenmelidir.
Halkımızın
büyük çoğunluğu aç ve perişan iken, işsiz iken, bize bir fayda sağlamayacağı
anlaşılan bölücü bir Anayasanın referanduma sokulup, milyarlarca para sarf
etmeye de hiç gerek yok.
Öyle
anlaşılıyor ki,AKP li Milletvekillerinin arasında da,bu konuya muhalefet eden,
hassaslık gösteren epeyce Milletvekili var.Bu sayının 40 kadar olduğunu
söylüyorlar ama, gerçekte muhalif Milletvekili sayısının 68 olduğunu iddia
edenler var..
Ben
önceki yazımda, AKP nin içinde sadece 57 Merkez Sağ kökenli Milletvekilinin
bulunduğunu yazmıştım. Dolayısı ile 68 rakamı daha doğru imiş gibi gözüküyor.
1
Mart 2003 tezkeresi, bütün zorlamalara rağmen, nasıl ki Meclisten geçmedi ise
,Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın geçmesini hayal ettiği yeni Anayasa da,
Meclisten geçmeyebilir. Böyle bir husus, Dimyad’a Pirinçe Giderken, Evdeki Bulgurdan Olmak diye
de yorumlanabilir. Sayın Başbakanın bu ihtimali göz ardı etmemesi gerekir.
Anayasa,
milli mutabakat metni dir diye de, özetlenebilir. Ama durum bu iken,CHP ve
MHP’nin Anayasa oylamasında, AKP’ye destek vermeyecekleri
anlaşılmaktadır.Bundan dolayı Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, BDP ile
anlaşacaklarını söyledi. BDP Yetkilileri bu işbirliğine karşı olmadıklarını da,
açıkladı. Bu noktada, BDP ve onunla işbirliği konusunda biraz durmak istiyorum
Barış
ve Demokrasi Partisi BDP, her fırsatta PKK terör örgütünü destekliyor ve PKK
bizim silahlı örgütümüzdür diyor.
PKK,
Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışıyor. BDP ‘de bu konu da bastırıyor, bölücü,
parçalayıcı yönde tekliflerde bulunuyor.
İmralı’da
Abdullah Öcalan ile başlatılan süreçte ve deşifre olan, daha önceki Oslo’ da
PKK- Hükümet görüşmelerinde, yapılan pazarlıklarda, işin içinde yine BDP’’nin
de olduğu anlaşılıyor. Eğer mevcut durum bu ise;yeni Anayasayı, BDP’nin desteği
ile referanduma götüreceğiz demek, Türkiye’nin bölünüp parçalanması konusunda Adalet
ve Kalkınma Partisi AKP,Barış ve Demokrasi Partisi BDP ile anlaştı demek. Bu
noktada şu soruyu soralım:
Sadece
Dindar göründüklerinden dolayı AKP’’ye oy veren aslında iyi niyetli, saf ve
sade vatandaşlarımız ve onların seçtikleri Sayın Milletvekilleri,kökü dışarıda
olan ve Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına neden olacak böyle bir Anayasaya oy
verecek mi siniz,yoksa, AKP’den istifa edip, oynanmak istenen böyle bir oyunu
bozacak mı sınız!?...
Bu
arada yeni bir Anayasa yapılmasının, ayrı bir yolu yöntemi olduğunu, bu yol ve
yöntemi AKP’nin uygulamak istemediğini, işi oldu bittiye getirmek istediğini
belirtelim.
Ayrıca
AKP’nin, Anayasanın temel hükümlerinden Laikliği söylem ve eylemleri ile ihlal
ettiği noktasında, AKP’yi kapatma davasında, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli bir
kararı olduğunu, kapatılma noktasında;topun direkten döndüğünü, AKP’nin sadece
para cezası ile, kurtulduğunu belitmiş olalım.Böyle bir kusur ortada iken,
AKP’nin yeni bir Anayasa yapmak istemesi, bu konuda dayatması, muhalefet
partileri CHP ve MHP’ye meydan okuması da, hukuki açıdan
yetersizliğin,ehliyetsizliğin başka bir boyutu.
Bu
itibarla böyle bir ortamda, AKP ile yeni bir Anayasa hazırlamak, Türkiye’ye
faydadan çok, zarar getirir. Bu nedenle yeni bir Anayasa hazırlama çalışmaları,
şimdilik rafa kaldırılmalıdır
Saygılarımla,
(Anayurt
Gazetesi 22-23-25-26-28 Şubat 2013 Cuma-Cumartesi-Pazartesi-Salı-Perşembe,1
Mart 2013 Cuma)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder